St. Nicholaos NOEL BABA

|

Pataralı Nicholaos, Demre’de (Myra) yaşayan bir papazdır. Ne Hakiki İncil’e ulaşır, ne de havarilerden biriyle tanışır. Buna rağmen onu İznik Konsiline (325) çağırır, “Hıristiyan akaidi hakkında” fikrini sorarlar. Nicholaos tevhidçi midir, teslisçi midir bilmiyoruz ancak Batılılar onu çok tutarlar. Sicilyalılar, Napolililer ve New Yorklular kentlerinin “koruyucu azizi” olduğuna inanırlar.

Patara, vakti zamanında zengin ve mamur bir şehirdir. Ortalık seyyah, tüccar kaynar, bunlar gittikleri limanlarda Nicholaos’lı hikayeler anlatır, ona hemşehri olmanın itibarını yaşarlar. Hatta gemiciler işi abartır, “Allah yardımcın olsun” yerine “dümenini Nicholaos tutsun” demeye başlarlar.

Nicholaos ne zaman ölür bilinmez ama putperestler ona da uğurlu aylarından (Aralık) bir rezervasyon yapar “6 Aralık” tarihini uygun bulurlar. Romalılar onun için balık pulunu andıran desenlerle süslü bir lahid yaparlar. Ancak Barililer gelip lahdi kırar, kemiklerini kaçırırlar.

Kılıktan kılığa...
Hıristiyan dünyası St Nicholaos adına bidat uydurmakta yarışır, kuzeyliler onu “denizcilerin azizliğinden” alır, “çocukların azizliğine” atar, tahta ayakkabılar içine hediye bıraktığına inanırlar. Ama bu tahta papuç işi güneylilerin canını sıkar, “bi kere ayakkabı değil çorap” diye ayar yapar, ünlü azizi Hollandalıların tekelinden kurtarırlar. Ama Flemenkler onu kimselere kaptırmaz, adını Sinterklaus’a çevirir, taaa Amerikalara kaçırırlar. Yeni kıt’ada adına bir takla daha attırır, Asırların Nicholaos’ını, Santa Claus diye tanıtırlar.

Sam amcalar herşeye “dolar” gözlüğüyle baktıkları için Santa Claus’a da imaj yapar, “Noel Baba” tipinde karar kılarlar. Karikatürist yazar Thomas Nast (1860’lar) Noel Baba’ya kırmızı yanaklı, balkon göbekli bir tip yakıştırır, onu Harper Weekly dergisinin çizgi roman kahramanları arasına katar.

Reklam yıldızı
Nast’ın hayal gücü sınır tanımaz, miniklerin kulağına “Kuzey Kutbu’ndaki Kahkaha Vadisi’nde uslularla yaramazların fişlendiğini, sabıka kayıtlarının Noel Baba’nın önüne konulduğunu” fısıldar. Eğer yılbaşı gecesi oyuncak almak istiyorlarsa “terbiyeli çocuk” olmalıdırlar. Mr. Nast’ın oyuncak firmaları hesabına çalışan bir işbirlikçi olduğunu söyleyenler çıkarsa da o işine bakar. Ancak 1900’lü yıllarda Coca Cola mevzuya göstere göstere dalar. Reklam ajansları firma renklerini Noel Baba’ya uyarlar, külahından çizmesine kadar kırmızı beyaza boyarlar. Montgomary Ward’ın metin yazarları 8 geyikli Noel Baba’ya kızıl burunlu Rudolf’u da (9. eleman) armağan edip bir kıyak yaparlar (1939).

Safi propaganda
Bütün bunlar bilinmesine rağmen Noel rüzgarı batılıları önüne katar, hatta bizim ellerde de esmeye başlar. Kanlı Haçlı Seferleri ve Engizisyon Mahkemeleri yüzünden söyleyecek sözü kalmayan Kilise bu iş için büyük bütçeler ayırır, Hollywood da gereğini yapar. Her yıl yarım milyon saf çocuk Kuzey Kutbuna mektup atar, Noel Baba’ya sipariş yağdırırlar. Eh, bu iş için kurulan vakıflar da propaganda fırsatını kaçırmazlar.

Güya Noel Baba her yılbaşında uçan geyiklerin çektiği kızağıyla köyleri, kentleri turlar, iri kıyım olmasına rağmen bacalardan evlere akar ve süslenmiş çam dalının altına hediyeleri bırakıp kaçar. Ana babalar kendi koydukları hediyeyi sahte bir şaşkınlıkla bulur, “Yaa Noel baba ne zaman gelmiş”, “bak yine yakalayamadık” der, çocuk kandırırlar. Ancak veledlerin istekleri gitgide büyür, bisiklet, motosiklet, araba derken Noel Baba’yla araları bozulur, dikçe kopiller geyik muhabbetinden sıkılmaya başlarlar.

Hasılı Antalyalı Nicholaos’la, Amerikalı Noel Baba’nın ne alakası var derseniz söylenecek tek söz vardır: “Efsane mesafe tanımaz.”

Özetleyecek olursak
Avrupalılar Hıristiyanlığa uymak yerine dini kendilerine benzetmeye çalışır, putperest kültürden kurtulamazlar. Özellikle kış yaklaşırken “eski koruyucuları” sandıktan çıkarır dine hurafeler katarlar. Kar yüklü bulutlar görününce Antik çağlarda karanlıklar arasında kalan uçan arabalı tanrı ve tanrıçalara (Dionysus’a, Hercules’e) sığınırlar. Hatta daha da ileri gider, Hazret-i İsa’yı Babillilerin Tammuz’una, Perslerin Mithras’ına, Mısırlılar Oziris ve Amonra’sına benzetmeye kalkarlar. Biliyor musunuz bütün bunlar Aralık ayında doğar. Hazret-i İsa’ya da böylesi bir doğum günü ayarladıktan (24 Aralık) sonra ikona ve tasvirler yapar (haşa) tanrılaştırırlar. İbadete put, büst karıştırır, Allahü teâlâ’ya şirk koşarlar.

Noel kavramı Muharref İncillere bile uymaz, kaldı ki onlar da söz konusu efsanenin Mısır, Yunan, İran kaynaklı olduğunun farkındadırlar. Ancak bu bahane ile Anadolu’ya el atar, Van, Efes, Trabzon derken bir ayaklarını da Antalya’ya basarlar. Nitekim “Demre Uluslararası Noel Baba Yortusu”na katılan İstanbul Katolik Başpiskoposu Pierre Dubois “Bugün burada Saint Nicolaos’ı anmak üzere toplandık” der, bunun bir “ayin” olduğunu ve kendisinin “Papa’yı temsilen” bulunduğunu söylemekten kaçınmaz.

NOEL BABA ve GEYİKLERİ

Kasabanın postacısı üzerinde ‘Noel Baba’ya yazan zarfı merâkla açar. Mektubun sahibi fakir bir yavrucaktır, potin, palto ve uçurtma siparişi vermiş, adeta yalvarmaktadır. Postacının içi burkulur, tutar kendi cebinden potin, palto alır. Bir torbaya koyup çocuğa yollar ama uçurtma talebini “kış günü n’apcak” deyip umursamaz. Ertesi gün bir mektup daha, “Noel Baba sağol, potin ve palto geldi. Yalnız haberin olsun postanedeki şerefsizler uçurtmaları çalıyorlar!”

Mevzuya gelelim, Hollandalı göçmenlerin Amerika’ya taşıdıkları Noel Baba efsanesinin Pataralı Nicholaos ile uzaktan yakından ilgisi olmadığını anlatmıştık. Ancak Batılılar, çocukları bu masala inandırabilmek için yırtınır, dev bütçeli filmler çeker, minik beyinleri bombardımana tutarlar. Çocuklar nedeeen sonra hiçbir Ren geyiği türünün uçmadığını hatırlar, işlerine bakarlar. Gerçi zoologların henüz tasnifini yapmadıkları yüzbinlerce canlı vardır ama uçan geyik, ne kuşlara, ne de memelilere uyar.

Fizikçi gözüyle
Dünyada yaklaşık 2 milyar tıfıl olduğunu farzedelim. Noel Baba’nın Müslüman çocuklarına çarpı çektiğini ve sadece Hiristiyan veledlerine servis yaptığını düşünsek dahi karşımıza 400 milyon gibi bir rakam çıkar. Bazı evlerde 2 bazılarında 3 afacan olduğunu varsaysak bile çocuklu evlerin sayısı 200 milyonu aşar. Haydi bunların yarısını “kötü çocuk” parantezine alıp eleyelim, N.Baba, o gece 100 milyon eve uğrayamazsa iş yatar. Halbuki önünde sadece 24 saati vardır ve zaman su gibi akar. N.Baba coğrafya derslerinden kopya çekip geçmediğine göre yeryüzündeki farklı saat dilimlerini gözden kaçırmamalıdır. İşe doğudan başlayıp, ekstradan üç beş saat kazansa bile her saniyeye dokuzyüz küsur eve uğramalıdır. Saniyenin binde birinde iyi çocuğun adresini bulmalı, kızağını park etmeli, çatıya çıkmalı, bacadan aşağı kaymalı, şömine önüne dizilen çorapları doldurmalı, kendisi için bırakılan dolmaları köfteleri yuvarlamalı ve bacadan geri çıkmalıdır. O gece çay ve ihtiyaç molası vermese ve hiçbir gümrük kapısında oyalanmasa dahi (herhalde yeşil pasaportu vardır) 120 milyon km dolanmalıdır. Hane başına 1 kg’dan hesaplasak kızağına 100 bin ton yük bağlamalı ve ses hızının 3 bin katı sürat yapmalıdır. Ama Ren geyikleri tembel yaratıklardır, kırbaçlasanız dahi 15 kilometreyi aşamaz ve tez yorulurlar.

Ekmek arası geyik!
Şimdi saniyede 1040 km hızla giden 100 bin tonluk bir kütlenin husule getireceği sürtünmeyi düşünebiliyor musunuz? Heyula kızak atmosfere giren uzay araçları ve meteorlardan binlerce kez fazla ısınacak, ortaya çıkan bilmemkaç kentrilyon (bunu rakamla yazmak için iki satır sıfır gerekiyor) fahrenayt ısı enerjisi geyikleri çıra gibi yakacaktır. Isı ve geyik çarpanından eşittir kebap gibi bir netice çıkarmak hayacilik olur, değil ekmek arası yapmak, tiridine bile banılmaz. Zira geyikler anında parlar ve sonik bir patlama ile buhar olurlar. Bu arada kasırgalar çıkar, buzullar erir, kıtaları su basar. N.Baba yanmaktan yırtsa bile yerçekiminden milyonlarca kat büyük bir merkezkaç kuvvetinin tesirinde kalacak ve milyarlarca Newtonluk bir basınçla ezilip posta pulu gibi yapışacaktır. Kısacası Baba ve geyikleri herhangi bir Noel gecesi işe çıktılarsa, moleküllerine ayrılmış olmalıdırlar.

Bunlar klasik fiziğin kuralları. Belki quantum ve relative fizik teorileriyle işi yırtabilirler ama ışık hızına varmak kaydıyla...

Evet, Allahü teala her şeye kaadirdir, ol dediği olur, fizik kuralları kenarda durur. Ancak arabalı “tanrı” ve “tanrıça”lardan günümüze uyarlanan Noel Baba hiçbir semavi dinde yeri olmayan bir “başkaldırı” motifidir, onu pazarlayanlar yalandan medet umarlar.

Hoca’yla Baba
Çocuklar üzerine yazıp çizenler Noel Baba’yı Nasreddin Hoca’yla karşılaştırırlar ve ortaya bir “medeniyetler çatışması” çıkar. Bir kere Noel Baba çocukları beleşçiliğe iter, halbuki Hocamız düdüğü “parayı verene” çaldırır, çalışanla avantacıyı bir tutmaz.

Noel Baba, yeşili sevmez, ormanı korumaz, çam katliamında başrol oynar. Nasreddin Hoca ise bindiği dalı kesenleri uyarmaya bakar.

Noel Baba maddecidir çocukları ıvır zıvırla oyalar. Nasreddin Hoca. paraya çevrilmeyecek değerlerin peşindedir, zenginliği mânâda arar.

Noel Baba uçan geyiklerin çektiği kızağı ile çocukları gerçeklikten koparır, Hocamızın elle tutulup gözle görünen bir eşekcağızı vardır, icabında “ters” biner ama “doğruluktan” ayrılmaz.

Hoca karakterlidir, itibar görmediği evde yemeği kürküne yedirir, ağzına lokma koymaz. Noel’i kapıdan kovsanız bacadan girer, bilirsiniz bu tipler bütün hukuk sistemlerinde “haneye tevavüzden” yargılanırlar.
Noel Baba bir günün yıldızıdır, reklâmlarda parlar, Hoca, her günün yıldızıdır, gönüllerde yaşar.

Noel Baba in midir, cin midir bilinmez, hatta “tanrı”lığa kalkar. Hoca hâzâ insandır, “kul” olmaya bakar.

Noel Baba vatansızdır, Avrupa, Amerika arasında turlar, Hoca’nın yeri yurdu bellidir, Akşehir’de doğar, Sivrihisar’da yaşar.

Mr. Noel kapitalist üretim çarklarının emrindedir, dolarına bakar. Nasreddin Hoca göle bile maya çalar, hayallerimizi sıcak tutar.

Bebelere bomba
Çağdaş Noelciler Iraklı ve Filistinli bebeleri sevmez, bacalardan misket bombası atar, bubi tuzağından alana ceset torbasını promosyon olarak sokuştururlar. Hocanın torunları kul hakkından korkar, değil insanları, karıncayı bile incitmekten sakınırlar.

Noelciler gemiler dolusu petrol, kabirler dolusu kan emer yine de doymazlar. Hocanın muhibleri bir kase çorba içtiler mi şükreder, lokma paylaşacak adam ararlar.

Hasılı Noel Baba, “baba”lığını görmediğimiz babalardandır ama Nasreddin Hoca, “hoca”lığını “hakkıyla” yapar.