Dalaverecilerin Şahı GÜLBENKYAN

|

Eğer babanız ünlü bir bankerse el bebek gül bebek yaşarsınız, yolunuza halılar serilir, ardınızdan uşaklar koşar. Misal, Üsküdar doğumlu Kalust da bir elini yağa, bir elini bala atar.

Kayseri Talas’tan gelme baba Serkis Gülbenkyan ise sadece elini ayağını değil, dişini tırnağını ve 20 parmağını petrol kuyularına takar. Azerbaycan’daki nefti pazarlayabilmek için takla üstüne takla atar ve kısa sürede “hesapsız” bir servet yapar. Ama işi kılıflamasını da bilir, sağda solda “halkı gazyağı gibi bir kolaylıkla tanıştırmayı vazife edindik, zorluklardan yılmadık, yılamazdık da” tarzında nutuklar atar. Dışarıdan bakanlar da “breh breh breh, ne vatansever adam” diye mırıldanırlar. Babıali’nin uyanık geçinen safları, böylesi külleri kolay yutar, adamı ödüle boğarlar. Hatta tutar, Karadeniz kıyılarında bir beldeye vali yaparlar.

Neyse dönelim Kalust’a, ufaklık Kadıköy Aramyan Uncuyan mektebini bitirdikten sonra, Saint Joseph’e yazılır, Lise’yi Marsilya’da, yükseğini de Londra’da (King’s College) okur ve maden mühendisi çıkar.

Bitirme tezini “Petrol Teknolojileri” üzerine yapar. Bu vesileyle sektöre olan ilgisi artar. Derken Bakü yataklarını araştırır ve Rusya petrolü üzerine, makaleler yazar. Bunlar kitap olarak da yayınlanır (1891) ve yankı uyandırırlar.

Ulu Hakan...
Bilirsiniz, Abdülhamid Han, böyle işleri yakinen takip eder. Adamlarını yollayıp, Kalust’u buldurur ve ona Kerkük Musul’daki kaynaklar hakkında fikrini sorar.

Gülbenkyan, bölgeyi bilmez, dolaşmaz, doğrusu yayınlanmış öyle çok yazı vardır ki gitmesine de gerek kalmaz. Bunları derler toparlar, Alman demiryolcularıyla görüşüp neticeye bağlar. Kısacası cevabı “evet”tir. “Mezopotamya’da petrol var, hem tahmin ettiğinizden fazlası var!”

Hoş, bir fokurdayışta 100 kalyon dolduracak kadar neft kusan yatakların mevcudiyeti meçhul bir şey değildir. Ancak halk eskiden bunları yara tımarında filan kullanır, (yöre sıcak olduğundan) yakıt ihtiyacı duymazlar. 4. Murat bunun ticari hakkını Kerkük’ün önde gelen Türk ailelerinden Neftçioğulları’na bırakır (adı geçen berat hâlâ ellerinde) ama neft o yıllarda para etmez, zemini kirletmekten başka işe yaramaz.
Geçtiğimiz asırda Osmanlı tebaasından olmak ayrıcalıklı bir şeydir, Kalust İngiliz vatandaşlığını da alır, gücünü ikiye katlar. Londralı Nevart Esseyan ile evlenip Kraliçe’ye bağlılıklarını sunar. İngiliz Entelijans Servisi’ne çalışmaktan şeref duyar.

Gülbenkyan, petrol baronu Mısırlı Nubar Paşa sayesinde uluslararası arenaya çıkar. Bakü petrollerini Londra’da pazarlamak gibi bir şans yakalar.

Uyanık Ermeni daima güç odaklarına yakın durur, Samuel biraderler (Shell) ve Henri Deterding’in (Royal-Dutch) gözüne girebilmek için çabalar.

Baş belası
Nitekim ikna kabiliyetini kullanır ve bunları Irak petrollerine yönlendirmeyi başarır. Samuel Biraderler gelip İstanbul’da bir mali müşavirlik bürosu açarlarsa da Abdülhamid Han’ın şüpheci takibinden bizar olurlar. Buna rağmen Paris ve Londra sefaretlerini (müşavirlik bazında) bağlar, Türk Milli Bankasına hissedar olurlar. Bunların her şeyi paradır, İngilizlerle de Almanlarla da çalışır, Türkiye Petrol Şirketi’ni de makasa alırlar.

Abdülhamid Han maksatlarını az çok tahmin ederse de imparatorluk eski gücünden mahrumdur. Ulu Hakan, İngiliz, Fransız, Alman ve Ruslar arasındaki çıkar çatışmalarından faydalanır, mevcudu korumaya bakar. Adana-Mersin demir yolu hattı inşasını İngilizler’e verirken, İstanbul-Bağdat hattına Almanları sokar.

Batılılar jeolog, sosyolog, iktisatçı, arkeolog maskesi altında en mahir adamlarını bölgeye yollarlar, her taşın altından bir ajan çıkar.

Ancak Abdulhamid Han alayına künde atar, Irak’daki petrol yataklarının bulunduğu bölgeyi “Memalik-i şahane” (şahsi mülkü) yaparak keyiflerine limon sıkar. İrâdei seniyye söz konusu oldu mu akan sular durur, artık tek taş koparamaz olurlar. İşletme hakkı “Hazine-i Hassa”ya bağlanır, sarayın ipoteği altına alınır. Bu karar çanlarına ot tıkar.

Denge politikası
Abdülhamid Han petrolün nasıl bir güç olduğunun farkındadır, yaveri Selahaddin Efendi’yi Amerika’ya gönderir ve petrol endüstrisi hakkında yetişmesini arzular.

Kaldı ki Amerika, (henüz) İngiltere, Almanya, Fransa gibi tehdit edici değildir, pekâlâ ortaklık yapılabilir. Nitekim 1908’de Amiral Chester İstanbul’a gelir. Adamlar 600 bin $ sermayeli “Osmanlı Kalkınma Şirketi”ni kurarak ciddi bir adım atarlar. Ancak Meclisi Mebusandaki İngiliz ve Alman muhipleri anlaşmayı oyalar, bu arada Chester ölür (!) ve proje yatar.

Orta Doğu’da diledikleri gibi at oynatamayan Avrupalılar İttihat Terakkicileri Sultan’a musallat eder, “İT” militanları Cennetmekan’ı apar topar tahttan indirir ve yaka paça Selanik’e yollarlar.

Yapılacak en çocukça, en acemice işi yapar Padişahın hususi mülkünü Ticaret ve Nâfia Nezaretine devreder, üç kuruş borç alabilmek için petrol yataklarını düşmana sunarlar. Ve yağma başlar. Devlet âdeta intihar eder, ki bunun adı “gaflet” olamaz, aşikare “ihanet” kokar.

Saltanatın kaldırılması siyasi bir konudur, bizi aşar, ancak Osmanlı hanedanı beşikteki bebeğine kadar vatandaşlıktan çıkarılınca dünyanın en zengin petrol yatakları sahipsiz kalır. Sömürgeciler rahat bir nefes alırlar. Shell-Royal Dutch ve BP âdeta zil takıp oynar.

Mister yüzdebeş
Bu arada İngilizler İran Şahı’nı avuçlarına alır ve Anglo-Pers (BP) Şirketini kurarlar (1912). Almanlar sert çıkınca pastayı paylaşmaya razı olurlar (1914). Bütün bu safhalarda ikna kabiliyetiyle tanıdığımız Gülbenkyan rol oynar.

Anglo-Pers’e yine aslan payı (% 50) düşer, Deutsche Bank ve Shell’e yüzde 25’er hisse bırakırlar. Gülbenkyan Anglo-Pers ve Shell’den % 2.5 komisyon alır keyfine bakar.

Bu çok büyük bir paradır, bu yüzden adı “Mr. 5 percent” (Mistır yüzdebeş)’e çıkar.