Diplomasız Profesör FERDINAND PORSCHE

|

1880’li yıllar... Bugün Çek Cumhuriyeti içinde kalan Maffersdrof, Bohemia’ya bağlı bir köy irisidir. Halk tarım ve hayvancılıkla uğraşır, kırık dökük işlerle çorbayı kaynatmaya bakar. Yöreye porselen ve kristal almaya gelen tüccarlar ara sıra yollarını şaşırır, iri otomobilleriyle kasabaya dalar, ortalığı ayağa kaldırırlar.

Ferdinand Porsche (bazıları Porşe okuyorlar, bazıları Porşş diye... Hangisi doğru bilemiyorum ama “sch” yan yana gelince kesinlikle “ş” ediyor) henüz yeniyetme bir kopildir, yalın ayak, başı kabak gürültülü alametlerin peşinden koşar. Motor soğutan şoförleri adeta esir alır, “kaç beygir?” “Kaç silindir?” “Kaç yapıyo?” gibi bıktırıcı sorular sorar.

Oxford vardı da
Meraklı çocuk, adeta otomobillerin fotoğrafını çeker, çekilir kenara, telden, tenekeden, bulduğu her malzemeden minyatür arabalar yapar.

“Ferdi” okumaya heveslidir ama öyle bir imkânı olmaz. Musluk tamirciliği ile iştigal eden babasının peşine takılır, akşama kadar diş açar, somun sıkar. Halbuki evde 5 erkek kardeşi daha vardır, ağabeyleri, Tümünü Yaslasüslenip püslenip piyasa yapar, el kadar çocuğu işe yollarlar. Anton Usta “kap da gel” diye haykırdıkça, garibim İngiliz anahtarı, kurbağacık, conta, monta yetiştirmeye çabalar. İyi de tesisatçılık dediğin nedir ki? İşi üç günde çözer atar, gün gelir babasına bile akıl satar.

Muslukçu Anton tezgahını gönül rahatlığı ile devredecek bir çırak yetiştirmenin huzurunu yaşarken oğlu olacak veled çamura yatar. Boyuna posuna bakmadan “Viyana’ya gitmek istiyorum” der (daha 14 yaşındadır) canını sıkar. Adamcağız “bak yavrum” diye nasihat buyurur, “yediğin önünde yemediğin ardında , işi de kaptın, daha ne? Dert mi arıyorsun başına?” Ferdi, elektrikli motorlardan girer, ekzantrik milinden çıkar, segmanlardan, pistonlardan, kampanalardan söz açar. İhtiyar muslukçu mevzuyu pek kavrayamaz, uzun uzun kasketinin altını kaşır ve “otur, oturduğun yerde” diye gürler, “deli deli olma!”

Ama Ferdi, çoktan deli divane olmuştur, geceyarılarına kadar dişlileri dişlilere geçirir, kabloları kablolara bağlar. Güya babasından gizli saklı çalışır ama üstü başı leş gibi petrol kokar. Ancak sınırlı imkanları ve kifayetsiz bilgisi yüzünden tıkanır kalır, projelerini gerçekleştirme fırsatı bulamaz. Bakar olacak değil, günün birinde gözünü karartıp evden kaçar. Viyana’da elektrikli aletler imal eden Bela Egger&Co. adlı şirkette çalışmaya başlar (1893). Teorik sıkıntılarını aşmak için de, Teknik Üniversite koridorlarında turlar. Onun gibi diplomasızları elbette üniversiteye almazlar, ancak “dinleyici sıfatıyla” bir köşeye çekilip not tutmasına göz yumarlar.

Porsche birkaç yıl içinde tedrisatın özetini çıkarır, fakülteden alacağını alır, bu kez kütüphanelere demir atar. Fabrikada da hızla yükselir, onu test merkezine amir yaparlar. Nitekim çocukluk günlerinden beri kafa yorduğu tekerlek göbekli motorlarla yol alabilen otomobili gerçekleştirme fırsatı yakalar. Lohner-Porsche adı verilen vasıta Paris Ticaret Fuarında “çağı değiştiren buluş” olarak kabul görür, otoriteler Ferdi’yi ayakta alkışlar, gazeteler muslukçu Anton’un fukara oğlunu göklere çıkarırlar. Ama F. Porsche yeniliğe doymaz, arabasını ağır pillerden kurtarır, elektrik sistemini, benzin motorlu bir jeneratörle besleyip yeni bir çığır (ilk hibrit otomobil) açar. Üstelik bu yeni tahrik şekliyle şanzıman dişlisine de ihtiyaç kalmaz.

F. Porsche askerde bile otomobilcilikten kopmaz. Düşünün bir yandan yedek piyade olarak (kendi tasarladığı araba ile) Arşidük Franz Ferdinand’ın şoförlüğünü yaparken, öte yandan 1900 Viyana Semmering, 1902 Emperyal ve Royal (Kaiserlich und Königlich) yarışlarını önde tamamlar.

1903’te Aloisia Johanna Kaes ile dünya evine girer ve bu evlilikten kızı Louise ile hayallerini hayata geçirecek olan oğlu Anton Ernst (Ferry) doğar.

Egzoz koklamaz
F. Porsche Wiener Neustadt’daki Austro-Daimler tesislerinde, tasarladığı (1910) aerodinamik otomobille 140 km sürati rahat aşar. 1500 km’lik yarışı önde bitirince devrin en popüler kupasını (Prens Heinrich) ona sunarlar. Bu arabanın gövdesi adeta laleye benzer, radyatörü bile V şeklindedir, adeta rüzgârı yarar.

F. Porsche 1922 yılında 1.1 litre hacmindeki 4 silindirli otomobili “Sascha” ile Sicilya’daki Targa-Florio yarışında ilk iki sıraya el koyar. Uzmanlar bu kadar küçük bir arabanın sürati ve tahammülü karşısında parmak ısırırlar.

Bu arada kahramanımız uçak motorlarından çekicilere, troleybüslerden itfaiye sistemlerine kadar onlarca projeye imza atar..

DİPLOMASIZ PROFESÖR

Ferdinand Porsche 1923 yılında ürettiği Mercedes’le Targa-Florio yarışında şampiyon olur. Kompresör tasarımlarıyla Mercedesler 225 hp güce ulaşır, rakiplerine açık ara fark atarlar ki buna hasımlarının hayali bile ulaşamaz. Stuttgart Teknoloji Enstitüsü, Ferdinand Usta’ya hakkını verir, “hani diploman” diye sormaz ona “fahri doktorluk” unvanı bağışlar. F. Porsche her ne kadar yarış pistlerinde dolansa da halk için “küçük araba” üretme sevdasından kurtulamaz. Küçük dediysek öyle uyduruk kaydırık değil, büyükleri gibi kaliteli ve dayanıklı bir seri yapmayı arzular. O yıllarda otomobil üreticileri gösterişli arabalar peşinde koşar, sadece zenginlere hitap etmeye bakarlar. F. Porsche, 1929 yılında Daimler’e, daha sonra Benz’e (bu ikisi bilahare birleşip Mercedes olurlar) bir “halk arabası” projesi sunar. Lâkin patronlar bu işten para kokusu alamaz, “Ferdi”yi başlarından savarlar.

Derdini anlatamaz
F. Porsche de Avusturya’ya dönüp Steyr-Werke AG’de Teknik Müdürlük yapar. Ama minik oto derdini onlara da anlatamaz. Hal böyle olunca tutar kendi tasarım bürosunu “Dr. Ing. h.c. F. Porsche GmbH Konstruktionen und Beratung für Motoren und Fahrzeuge” kurar. Ve hemen o yıl otomobillere sarsıntısız bir yol tutuşu kazandıran süspansiyon sistemini tasarlar ki sadece bu bile Porsche adının unutulmaması için yeter de artar. Ardından Formula için 16-silindirli bir Grand Prix otomobili hazırlar ve katıldığı 64 yarıştan 32’sini kazanıp dünya rekorları kırar.

O yıllarda Avrupa çok gergindir, nitekim Almanya’da Naziler hükümran olurlar. Hitler, başbakan olarak ilk konuşmasını Berlin Oto Fuarında yapar ve “Eğer” der, “her iki Amerikalıdan biri oto sahibi olmuşsa bizim çocuklarımız ne duruyorlar? Bu ari ve üstün ırk kendi Henry Fordlarını yetiştirmekten aciz mi kalacak?”
Sağda solda Henry Ford adayı aranırken üçüncü çoğul şahıslar F. Porsche’yi yakalar ve apar topar Führer’in karşısına çıkarırlar. (Mayıs 1934).

KdF- Wagen
Berlin Kaiserhof Hotel’de gerçekleşen görüşmede Nazi lideri peçetesinin üzerine tosbağaya benzeyen eğri büğrü bir şeyler karalar, tasarımı ile de farklı bir araba arzular. Hitler’in kafasındaki şablona göre bu araba saatte 100 km hız yapabilmeli, anne baba ve üç çocuk taşıyabilmeli, az yakmalı, çok kaçmalı, kışın rahat çalışmalı ve fiyatı da 1000 RM’ı (Reichsmark) aşmamalıdır. F. Porsche “yok daha neler” demez, Stuttgart’taki evinin bahçesinde çalışmaya başlar. Bin marka böyle bir araba yapmak, Vosvos’a 4 fil sığdırmaktan zordur ama o teklifi ciddiye alır ve çareler üretmeye bakar.

Koca Hitler iş takipçiliği yapacak değildir ya, topu Alman Otomobil Endüstrisi Kurumu’na (RDA) atar, onlar da F. Porsche’ye prototipleri hazırlaması için 10 ay süre tanırlar. Porsche taaa 1912 yılında tayyareler için imal ettiği susuz boxer motorları yuvasına oturtur, bildiğiniz “kaplumbağa”yı hazırlayıp önlerine koyar.

Bu arabalar kaza yaptığında şoför kucağında motor bulmaz, sonra “hacıyatmaz” gibidirler, kolay kolay takla atmazlar. Radyatörü olmadığı için su kaynatmaz ve donmaz. Kaldı ki dingil mesafesi ray genişliğindedir, icabında dört demir teker takar tren yollarını kullanırlar.

Nazi subayları zikredilen otomobili en zor şartlarda denerler ama tospacık “bana mısın” demez, zor imtihanlardan yüzünün akıyla çıkar.

Hitler, bu arabayı çok sever ve Nazi sloganı “Kraft durch Freude”den (Neşeden güç doğar) ilham alarak arabanın adını “KdF-Wagen” koyar.

Neye niyet
Führer’in kurmayları herkesin ulaşabilmesi için arabanın fiyatını 990 Richsmark da tutar, dahası 5 Richsmarklık tasarruf pulları çıkarırlar. Her hafta bir pul alıp defterine yapıştıranlar şirin KdF-Wagen için garaj hazırlamaya başlarlar. Düşünün daha ilk hafta 270 bin Alman’la mukavele imzalarlar ve sayı her geçen gün artar.

Nitekim Hitler, düğmeye basar, dünyanın en büyük otomobil fabrikasının temelini atar. Bu törene 70 bin kişi katılır, Naziler ortalığı, Alman İşçi Cephesi’nin (DAF) bayraklarıyla (dişli çark içinde gamalı haç) donatır, büyük bir gövde gösterisi yaparlar.

Derken Kdf-Wagen’in adı folksvagın (halkın otomobili) olur ama Almanlar onu daha ziyade “Kaefer” (böcek) diye anarlar. Nisan 1939’da üretim henüz başlamıştır ki Cihan Harbi patlar, gestapolar Porsche’ye “bırak bu işleri, sen bize askerî araç yap” buyururlar. Ferdi bu dönemde 70 bin cip üretir, Kübelwagenler her türlü arazide, Schwimmwagenler ise suda bile yol alırlar. Bu minik komutan otomobilleri Sibirya soğuğunda da, Libya sıcağında da saat gibi çalışır, dağları, ovaları, gölleri, nehirleri aşarlar. Hasılı Tospagene para yatıran yüzbinlerce Alman’dan biri bile otomobil sahibi olamaz. Naziler bu kaynağı “Ninja kaplumbağalar” üretmekte kullanırlar. (Bu vasıtalar halen TSK bünyesinde hizmet yapar.)