Uzaklardaki Dost HACI ZHENG

|

Çin’in denizcilik geleneği çoook eskilere dayanıyor, daha Han Hanedanı devrinde (Milattan önce ikiyüzler filan) Hind yolunda mekik dokuyorlar. Çinli kaptanlar yollarını bulabilmek için “güneyi gösteren kaşıklardan” (pusula) yararlanıyor, deniz dibinden hususi oltalarla çektikleri kumu avuçlarına yayıyorlar. Otları, yosunları kah kokluyor, kah okşuyor, kitap gibi okuyorlar.

Hasılı Asya’nın güneyinde basmadık yer bırakmayan ve adı “Çin kâşifi”ne çıkan Zheng He, her biri iki yıldan ziyade süren 7 büyük seyahat yapıyor. Bu arada Mekke’yi ziyaret edip “hac” farizasını yerine getiriyor, o günden sonra daha iyi bir mümin olmaya çabalıyor, adamlarını daha bir hoş tutuyor. 62 Junktan (yüzen ejderha) meydana gelen muhteşem donanmasıyla Somali, Malaka Boğazı, Fransa, Hollanda gibi bir Çinli için uç sayılacak memleketlere uzanıyor. Amerika’yı, Avustralya’yı gezip dolaşıyor, yer yer haritalarını çizip kenara koyuyor.

Donanma dağılınca
İşte bu seyahatlerinden birinde (Kalküta’da) rahatsızlanıyor ve orada vefat ediyor. Adamları 7 büyük seyahati simgelesin diye ona 7 katlı bir mezar yapıyor ve baş ucuna “Allahü Ekber” yazıyorlar.

Ne yazık ki Çinliler Amiral Zheng He’nin açtığı ufukları kullanamıyor, Yong Le’den sonra tahta oturan imparatorlar ticari koloni kurma fikrine sıcak bakmıyor, halkın denizaşırı heveslerinden rahatsızlık duyuyorlar. Sanki ülke boşalıverecekmiş gibi bir korkuya kapılıyor, okyanus aşabilecek tüm gemileri parçalatıyorlar. Öyle ki büyük tekne çakanlar ölümle cezalandırılıyor. Amiral Zheng He’nin hatıralarını ve haritalarını toplatıyor, kilit altında tutuyorlar.

İmparator donanmayı dağıtır dağıtmaz Avrupalılar yöreye damlıyor ve Çin’i dipçik zoruyla “keşfediyorlar”. Yağma ve katliamlar alıp başını gidiyor, gencecik delikanlılar, körpecik kızlar tutsak oluyor. İşte bu arada Amiral He’nin notlarını da ele geçiriyor, Amerika ve Avustralya’nın farkına varıyorlar.

Avrupalılar batıya giderek doğuya (Hind ellerine) ulaşılabileceğini ilk kez Müslümanlardan öğreniyor, düşünün İmam-ı Azam Ebû Hanife hazretleri Kolomb’tan 625 yıl evvel yeryüzünün bir küre gibi olduğunu ve parmağını bastığınız herhangi bir noktanın sizi merkeze ulaştıracağını yazıyor.

Mâlum, Marko Polo da, Kubilaylı yıllarda Çin’i “geziyor” ama hemşehrilerine sorarsanız “keşfedemiyor”. Zira batılılar “keşif” kelimesinden “bayrak asmayı” anlıyor, zapdedip sömüremedikleri coğrafyayı keşfedilmiş saymıyorlar. Onlara göre Fenikeliler, Vikingler ve Endülüslü Araplar boşa dolanıyorlar. Gezdikleri yerleri satır satır yazmalarına, haritalarını çizmelerine rağmen Kızıl Erik, Piri Reis ve İbn-i Batuta kâşif olamıyor.

Batılının mantığında ilkel olan keşfedilir, uygar olan keşfeder. Marco Polo karşılaştığı medeniyet karşısında lal olup tırstığı, aşağılık kompleksine kapıldığı için kâşif değil seyyah kadrosundan işe alınıyor. O ki Çin’den çakıl taşı bile koparamamıştır, Kristofların, Vascoların sınıfına sokulmuyor.

Belki de bu yüzden Çin imparatorları mavi okyanuslara açılmaktansa, sarı ırmaklarda tıkırdamayı yeğliyor, kan dökücü zalimlerden uzak duruyorlar.

Bizansı zorlanmadan yıkan, elini kolunu sallayarak Viyana kapılarına dayanan ve Akdeniz’i adeta iç gölü yapan Osmanlı, için okyanusa açılmak çocuk oyuncağı ama ilgilenmiyor. Dünyanın yuvarlak olduğundan o kadar eminler ki böyle bir şeyi ispat ihtiyacı duymuyorlar. Kaldı ki dedelerimiz sömürgeciliğe soyunmuyor, kimsenin kaynaklarına sulanmıyor...

Halbuki Çinliler, Araplar ve Türkler güçlerini yeni kıtaları işgalden yana kullansalar... Avrupalılar el kadar kıtaya sıkışır, oturup bit ayıklarlar.

12 Ekim 2004... Yer Başkent Caracas.
Amerika’nın keşfinin yıl dönümünde binlerce Venezüellalı, Kolomb’un heykeline yürüyor. Ellerindeki halatları boynuna geçirip kaidesinden deviriyor ve yüz üstü sürüyorlar. Sonra bronz müsveddesini götürüp bir ağaca asıyor, suratına tükürüyorlar.

Hemen hemen aynı tarihlerde Endonezyalılar Amiral Zheng He adına bir cami yaptırmak için harekete geçiyor. İşin enteresan yanı Müslüman olmayan Çinliler ve Hintliler de bu camiye teberruda bulunuyorlar.

İnkaların Mayaların Azteklerin acısı Güney Amerikalıların içine oturmuş olmalı, Venezüellalılar “Bush ve Kolomb defol” diye yırtınırken Başkan Hugo Chavez kürsüye çıkıyor ve “İspanyollarla Portekizlilerin Hitler’den daha tehlikeli olduğunu” söylüyor.

Taşlar oynuyor
Eğer ders kitaplarını hazırlayanlar batılıların dümen suyundan kurtulursa, Amerika’nın ve Avustralya’nın gerçek kâşifleri yazılacak. Kimbilir belki de gün gelecek “Emperyalist soykırım”dan ve “kanla beslenen sömürgeciler”den hesap sorulacak. Kızılderililerin, Aborjinlerin, Afrikalıların hakları savunulacak, tazminat davaları yağmur olup yağacak. Ermeni borazanı çalanların nefesleri içine kaçacak, kimin tehcir, kimin katliam yaptığı bir bir ortaya çıkacak.

Mark Twain’in Sam Amca hakkında enteresan bir sözü var. “Amerika’yı keşfetmek harika bir şeydi ama kaybetmek çok daha harika bir şey olacak.”