Devleri Deviren Boşnak HASAN NUHANOVİÇ

|

Hasan, Saraybosna’da mühendislik okuyan bir gençtir, Batı lisanlarını fevkalade rahat konuşur ve yazar. Barış gücü ondan iyisini bulacak değildir ya derhal işe alır, Srebrenica’da vazife yapan Hollanda birliğine katarlar. Hasan’ın ailesi de Srebrenica’ya taşınır, zor günlerde birbirlerine destek olurlar.

Srebrenica BM tarafından güvenli bölge ilan edilmiştir ancak Hollandalılar Sırplarla kirli ilişkilere girer ve 8 bin genç fidanın kırılmasına alet olurlar. Tercüman Hasan hiç olmazsa kardeşi Muhammed’i (19) kurtarabilmek için çok çabalar. Ancak mesai arkadaşları derdini bile dinlemez, boş boş yüzüne bakarlar. Sadece Dee Haan adlı bir asker, genç Boşnağı temizlikçilerin arasına yazar. Ancak evrakı imzalayan subay (Binbaşı Franken) Muhammed ismi üzerine “kırmızı kalemle bir çarpı atar ve katillere “cinayet” izni çıkar.

Acıya bakın babası ve kardeşi ölüme yürürken Hasan bakakalır, hiçbir şey yapamaz. Aslında kendi de gitmekle durmak arasında kararsızdır, hiç değilse birimiz yaşasın der, kalmakta karar kılar. Ancak uzun süre suçluluk duygusundan kurtulamaz, intiharın eşiğine gelir gelir, cayar.

Belge, bilgi, ispat...
Hollandalı askerler de maşa oldukları cinayetleri anlamakta zorlanırlar, sarı çocukların sinirleri laçka olur, durup durup ağlamaya başlarlar. Onların tuhaflığını hisseden amirleri 3 kamyonet dolusu bira ve sigara getirtir bir kutlama partisi (!) yaparlar. Ardından Zagrep’te bir disco kapatır, (21 Temmuz) çılgınlar gibi eğlenir, Hırvat kızlarıyla stres atarlar! O esnada katliamdan kurtulabilen üç beş Müslüman sarp dağlardan Tuzla’ya ulaşmaya çalışmaktadırlar. Arkan’ın itleri bunlara hiç acımaz, ellerine geçirdiklerini boğazlar.

Sekiz bin kişi bu, dile kolay, akıbetleri sorulduğunda Butros Gali yönetimindeki BM laf dolaştırır, herhangi bir bilgi vermekten kaçar. Ancak Hasan hakikatleri aralamakta kararlıdır. Riskli olmasına rağmen Srebrenica yöresinde dolaşır, belge ve bilgi toplar. Olayın en yakın şahidi Hollandalı askerlerdir, terhis olmalarına rağmen onlara ulaşır ve şahitlik yapmaları için yalvarıp yakarır. Bir kısmı “işin mi yok” dese de, bazıları sonuna kadar yanında olur. Bunlardan Yvan der Hoeven, Werner van der Dungen ve Marco Koper öyle yıkılmışlardır ki psikolojik yardım alırlar.

Nizami abluka
Hasan belgeleri derler toparlar, Hollanda Savunma Bakanlığı’na yollar. Adamlardan çıt çıkmaz, âdeta kulaklarının üzerine yatarlar. Bu kez onları tarih ve sayısı belli dilekçelerle sıkıştırır, “duymadım işitmedim” deme fırsatı bırakmaz. Derken Saraybosna’da Hollanda Büyükelçisini esir alır, adam nereye gitse karşısına çıkar. Büyükelçi “ülkedeki siyasi zeminin araştırma yapmak için uygun olmadığını, öncelikle istikrar sağlanması gerektiğini” söyleyip Hasan’ı başından savar.

Hasan BM karargâhından ve mülteciler için çalışan kuruluşlardan bir yardım görmese de mücadeleyi sürdürür, uluslararası konferanslarda söz alarak katliamı dünyaya anlatmaya bakar. Gazeteciler hikâyeyi enteresan bulur ve eşelemeye başlarlar. Nitekim New York Times muhabiri David Rohde, Hasan’dan duyduklarını yazınca yer yerinden oynar. (Bu makaleyi Pulitzer Ödülüne layık bulur ve “Son-Oyun” adıyla kitaplaştırırlar.)

BM yöneticileri Hasan’dan fevkalade bizardırlar, nitekim iş akdini fesh eder ve onu kapının önüne koyarlar. Yetmez tehdit eder, korkutmaya çalışırlar.

Hükümet istifa
Hasan’ın kaybedecek neyi vardır ki? Bildiği gibi yapar, Hollanda Hükümetini topa tutar.

İş çığırından çıkınca onu Amsterdam’a çağırır, “para, pul ne istiyorsun” deyip, “gönlünü almaya” bakarlar. Ancak o radyolardan çıkıp, televizyonlara koşar, peş peşe belge sunar. Muhalefet bu kozu iyi kullanır, bakanlar gazetecilerden kaçar olurlar.

Nitekim Başbakan Wim Kok, (16 Nisan 2003) Srebrenica’daki vebalini kabullenir ve hükümetin istifa ettiğini açıklar. Düşünebiliyor musunuz, inançlı bir Boşnak genci koca iktidarı sallar.

Hasan bu kez Amerikalılara döner, katliamlar karşısında umursamaz tavır takınan idarecilerin dumanını atar, Washington’un olup bitenlerden haberdar olduğunu ispatlar. Katliamın yapıldığı ve toplu mezarların bulunduğu bölge ABD SFOR’un (Stabilization Forces) mesuliyet alanındadır. Yankiler toplu mezarları yok etmeye çalışan Sırplara “işinize bakın” buyururlar.

Hasan’ın elinde Mladiç’le birlikte çalışan polis şeflerinin görüntüleri de vardır ama kaseti izlemeye dahi tenezzül etmez, sözlü ve yazılı dilekçeleri kaale almazlar. Bu polis şefleri hâlâ vazife yapar. Görüyor musunuz evine yurduna dönmek isteyen Boşnakları kimin eline bırakırlar?

Kaldı ki katliam günü Potocari kampında UNHCR kamyonları bulunmaktadır ve bunlar hadiseye alkış tutarlar.

Ahlâksız ittifak!
Srebrenica 11 Temmuz’da düşer, 12 ve 13’ünde Potocari kampını boşaltırlar. 15 Temmuz Belgrat’ta toplanan BM yetkilileri ve Uluslararası kuruluş temsilcileri (Akashi, Carl Bildt, Stoltenberg ve General Rupert Smith) Mladiç’le ne konuşurlar bilmiyoruz ama Sırplar hemen bir gün sonra (16 Temmuz’da) Pilica’da 1500 erkek ve çocuğu katlettiklerine göre işlerini sağlama almış olmalıdırlar. (Bu katliam Hague’de savaş suçundan hüküm giyen Drazen’in itirafları ile ortaya çıkar.)

Rum Gazeteci Takis Mihas ise “Ahlaksız İttifak” isimli kitabında, Srebrenica katliamında elini kana bulayan Yunan gönüllülerini tek tek açıklar, daha sonra bunların video görüntüleri de su yüzüne çıkar.
İsterseniz teferruatı geçip neticeye gelelim: Şu anda Srebnenica’daki 5 camiden sadece biri ayakta ve şirin kasaba Sırplardan soruluyor.