Pişman Devrimci SULTAN GALİYEV

|

Galiyev, komünist patronlar tarafından kara listeye alınınca Zeki Velidi Togan, Dursun Hocayev gibi isimlere sokulur ve Türkiye ile yakınlaşmanın yollarını arar. Bu arada Tatar gençlerini okumaya teşvik eder, kilit noktalara gelmelerini arzular. Halbuki Parti içinde yükselmek tahsille olmaz, Kızıllar sadece sadakate bakar, anasını babasını kesebilecek militanların önünü açarlar. Neyse bu kadar faaliyet bile yeter, gün gelir, Galiyev’i de “casuslukla” suçlarlar.

Devrim mahkemesi Galiyev’i birkaç kez içeri alır, salar. Benzer baskıları yaşayan Troçki Türkiye’ye kaçar, TC. Galiyev’e de sahip çıkar ama o yurdundan asla ayrılmaz. Kimbilir, belki de Ankara’ya güvenemez, yeni bir Mustafa Suphi olmaktan korkar.

Hasılı Galiyev ve Galiyevciler “karşı devrimci” diye yaftalanır, kullanıldıklarıyla kalırlar. Gençlik heyecanıyla komünistlere kapılan ve kapılanan Tatarlar akla karayı anlarlar... Anlarlar ama ellerini soydaşlarının kanına buladıktan ve yüzbinlerin kafasını bulandırdıktan sonra...

Galiyev çok pişmandır, sahi bu vebalden nasıl kurtulabilir acaba?
Vakti azalmaktadır, ihtimal Kızıllar onu fazla yaşatmazlar. Sonunun yaklaştığını hisseder ama dik durmaya bakar.

Çoluğuna çocuğuna
Yargısız infazlar aniden başlar (1937), bir gece Eşi Fatıma’yı götürürler ve bir daha ondan haber alınamaz. Oğlu Murad’ı (19) askerlik yaptığı kışladan aparır, kliniğe (tımarhaneye) kapatırlar. Koca çocuk buhar olur uçar, izi bile bulunmaz. Katiller hızlarını alamaz, kızı Gülnar’ı Krasnoyarsky’e yollarlar. Kocası parti içinde güçlü olmasına rağmen buna mani olamaz. Zavallı kadın tecavüze uğrayınca kahrolur, gider kendini asar. Kızıllar öbür kızı Reşide’yi de rahat bırakmaz, bu narin kadını eşinden ve çocuklarından ayırır Sibirya’ya yollarlar. Reşidecik minik elleri ile balta tutar, kendinden yüz kat ağır tomruklara kanca takar. Saçları dökülür, dişleri çürür, avurtları çöker, benzi solar, tez günde insanlıktan çıkar. Yıllar sonra yurduna döndüğünde oğlu öldürülmüş, kendisinden haber alamayan kocası başkasıyla evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştır.

Bacısı Züleyha Haydargaliyeva ise ağabeyine “sanatoryuma gitsin diye” üç beş ruble yollar. Bir abla kardeşine para yollarsa n’olur demeyin onu hemen o gün işten atar, maaşına ve tazminatına el koyarlar. Züleyha Hanım iki çocuğu ile işsiz ve aşsız kalakalır. Ufa’da çok dostu vardır ama millet ondan vebalı gibi kaçar, ahbapları yan yana görünmekten korkarlar. Hizmetçiliğe de razıdır ama iş bulamaz, 6 ay buzla kaplı şehirde sersefil bir hayat yaşar.

Ve nihayet beklenen olur, bir gün kalkık yakalı, kara gözlüklü, fötr şapkalı amcalar, Galiyev’in koluna girer “şöyle bir dolaşalım” buyururlar!

KGB turu kısa keser, 28 Ocak 1940 sabahı Lefort Hapishanesinde cesedini bulurlar. İnfazı gerçekleştiren Beria emri bizzat Stalin’den almıştır ve iskemleye bağlı naaşa bakılırsa ölümü hiç kolay olmaz.

Beklenen akıbet
Komünistler Galiyev ile uzaktan yakından alakası olanları bitirir, kitaplarını toplar, notlarını yakar, hakkında karalama kampanyası açarlar. Zaten bu ülkede birine “ajan” densin yeter, ellerinden gelse soyunu kuruturlar.

Önce Troçki ve Buharin’i, sonra Lenincileri bertaraf eden Stalin, Galiyev’i de ortadan kaldırınca çok rahatlar. Oturur, sömürgeciliğin bir başka türevi olan “devlet kapitalizmini” kurar.

Neden sonra...
Sultan Galiyev, Stalin’in “tek komünist ülke” ve Troçki’nin “devrim batıya ihraç edilmeli” fikrine karşı çıkar. Zira ona göre Batılılar servetten ve sömürüden vazgeçemez, katiyen sosyalist olamazlar.

Yerkürenin 4/5’inde sömürü hüküm sürüyor, halklar ekonomik, siyasal, kültürel kölelik altında inliyorlar. Efendiler kendilerini uygar, diğerlerini yerli ve yabani diye adlandırıyorlar. İngiliz’le Afgan, Fransız’la Faslı bir tutulamaz. İngiltere Hindiçin’i, Fransa ise Afrika’yı soyar, bu geliri bir şekilde işçisinin cebine koyar. Batılı emekçiler de sömürüden pay alır, emperyalizmden rahatsız olmazlar. Avrupalılar, feodalizm yıllarından kalma kölelik sistemlerini siyah ve sarı kıtaya taşıdılar. Bu farkı en basit ve yalın şekliyle anlatırsak “Doğu fakirdir, Batı zengin; Doğu ziraatçidir, Batı sanayici; Doğu ezilendir, Batı posa sıkan; Doğu Müslümandır, Batı Hıristiyan!”

(Doğrudur, onlar egoisttirler, sırf arabalarının depolarını ucuza doldurabilmek için yüz bin Arab’ı öldürmekten kaçınmazlar. İşin acı yanı Irak’taki, Sudan’daki emekçiler vurulurken, batılı sendikacılar sevinçten kudurur, şerefe kadeh kaldırırlar. Öfkeleri sınıf şuurunun ötesindedir, haçlı saldırganlığından bir türlü kurtulamazlar.)

Ümmetçiyim!
Bir zamanlar “Tataristan Allahsızlar Cemiyeti”ne kaydolan Galiyev, gün gelir “ümmetçiyim” diye haykırır, İslamiyeti “fertle cemiyeti dengeleyen muhteşem bir din” olarak açıklar: “Müslümanlar arasında düşman sınıflar yoktur ki sınıf kavgası ola. Diyar-ı İslamda devrim yapılamaz” diyen Galiyev gençlere “sakın Proleterya ve sınıflar savaşı gibi kelimelerin büyüsüne kapılmayın” diye fısıldar, “bunlar sadece Bolşeviklere yarar.”

Batılılar Mısır’ı, Mezopotamya’yı Türklerin elinden almak için çok uğraştılar. Türkleri köle yapamadılar, yapamayacaklar da! Türkiye, yaşamakla kalmayacak, zorla kopartılan parçalarına (Balkanlara, Orta Doğu’ya) örnek olacak. Rusya eninde sonunda parçalanacak ve ondan en az beş devlet, Ukrayna (Kırım ve Belarusya), Turan (Türkistan- Kırgızistan) Kafkasya, Sibirya ve Velikorusya (Finlandiya, Polonya) doğacak. Bugün SSCB adı altında kurulan Rusya, uzun ömürlü değildir, inanmazsanız yazın kenara...

Dedikleri üç aşağı beş yukarı çıkmadı mı? Çıktı.
Ah, bu şuura, bu ferasete gençliğinde ulaşsa...