Firari General KONT GRABE

|

Şeyh Şamil tevekkül ehlidir, bu niye böyle oldu, şu şöyle olmasaydı gibi düşüncelere takılmaz “keşke” gibi bir kelimeyi kullanmaktan kaçar, işine bakar. Doğrusunu isterseniz, yapacakları çok şey de yoktur, oğlu Cemaleddin’i yok yere rehin vermiş, kalede bir lokma ekmek, bir yudum su, tek atımlık barut kalmamıştır. Yaşayanlar kemik torbasını andırır, cesetlerle yaralılar yan yana yatarlar. Üstleri başları lime limedir ve ortalık felaket kan kokar. Gülle sağanağı nefes aldırmaz, Şamil’in zevcesi Cevherat, 2 yaşındaki oğlu Said ve kızkardeşi Mesedo şehid olurlar.

Ama Rusları yine de püskürtür, surlardan kopardıkları kayalarla işgalcilerin beyinlerini dağıtırlar.

Ve beklenen olur, Ruslar bir akşam alacasında kaleye doluşur, önlerine çıkanı süngüleyip kenara atarlar. Müslümanlar da boş durmaz, kamalarını kanla yıkarlar. Genç kızlar düşman eline geçip sarhoşlara eğlence olmaktansa kale gediklerine yığılan Rusların üstüne atlar, kendileriyle birlikte üç beş kâfiri de öte yana yollarlar. Karanlık çöktükçe işgalcilerin kayıpları artar.

Grabe ricat emri verir, kıyımı gündüz gözüyle tamamlamaya bakar. Şamil’in kaçması filan... Buna kendi de güler kuş olup uçacak değildir ya.

Grabe mücahidlerin ancak surlardan ip sarkıtarak kaçabileceklerini düşünür ve tedbirini alır. Ama Kafkasyalılar adeta düz duvara tırmanır, beklenmedik yerden, “sarp doruklardan” karanlığa karışırlar. (28 Ağustos 1839) Ahulgoh günlerce lav kustuktan sonra susan bir yanardağı andırır, Ruslar ertesi sabah kaleye girer ama sadece cesetlerle karşılaşırlar.

Uçmadılar ya!
Ruslar günlerce Şamil’in ölüsünü arar, her taşın ardına, her çalının altına bakarlar. Derken bir çoban çıkagelir ve Şeyh’in mektubunu uzatıp keyiflerine limon sıkar. “General! Çarına haber ver ki, Kafkasya’nın bağrında daha binlerce Ahulgoh, on binlerce Surhay kule var ve bu ülke eceline susayanları bekliyor. Silahlarınızın açtığı yaraları şifalı Dağıstan otlarıyla tedavi edebilir, kalbimde açtığınız evlat, ayal ve hemşireme ait yaraları da sineye çekebilirim. Geri kalanları da Allah’a emanet ettim. Çarınıza söyleyin ordularını ve hazinelerini ortaya döksün sizi tekrar Kafkasya’ya yollasın. Askerlik şerefini lekeleyerek yalan söyleyin, vaatlerinizi inkar edin, ormanlarımızı kundaklayın, ekinlerimizi yakın! Bunlar hürriyet ve istiklal aşkımızı körüklemekten başka işe yaramayacak. Bütün Çarlar ölecek, Petrolarınız ve Katerinalarınız gibi Nikola’nın da gözleri ardında kalacak. Kafkasya mutlaka kurtulacak hür ve mesut olacak. Zira Allah, (Celle Celalühu) uğrunda çarpışanların yardımcıdır!”

Ruslar bu 80 günlük mücadeleyi muharebe tarihine geçirir ve harp akademilerinde ders olarak okuturlar. Dile kolay adamlar tam 33 bin asker kaybeder, istediklerini alamazlar. Bu savaşa iştirak eden Albay Milyutin, hatıratında “muharebenin sevk ve idaresi elimizden çıkmıştı. Dağlılar çıldırmış gibi üzerimize saldırıyor, ölünceye kadar vuruşuyorlardı. Kadınlar dişleriyle tırnaklarıyla dövüşüyor, süngülerimizin üzerine atılıyorlardı. Yaralılar yıkılmıyor, çocuklar hançerlerini ne edip edip askerlerimize saplıyordu” diye yazar.

Metelik etmezsin
Çar Nikola, Şamil’in kurtulduğunu duyunca çok bozulur, onun başı için koyduğu ödülü onla çarpar. Şeyh Şamil gönderdiği mektupta “Fani başıma biçtiğin kıymetten dolayı ne kadar iftihar etsem azdır. Ama ben senin taçlı kellene metelik vericilerden değilim” yazar.

İmam, yine eskisi gibi avul avul dolanır, vaazlara başlar. Onu aralarında gören dağlılar adaklar keser, şükür secdesine kapanırlar. Kafkas kabileleri fevc fevc gelir, tövbekar olurlar. Çeçenler “bize dinimizi öğret yaşayalım” derler, delikanlılar mescidlere koşar, genç kızlar saçının telini sakınırlar. Rusların verdikleri madalya ve nişanları kırar atar, kılıçlarını kınlarından çıkarırlar. Ancak Şamil savunulamayan ova köylerini direnişe katmaz. Bunlar Rusları ustalıkla oyalar, ehemmiyetsiz miktarda silah teslim edip güvenlerini kazanırlar. Grabe 1840 yılı raporuna “direniş bitti, bundan sonra bir hareket olacağını sanmıyorum” yazar.

Ama Çar haninin kurdudur, Grabe’yi büyük imkanlar ve hudutsuz yetkilerle donatıp Şamil’in peşine takar. General zafer sarhoşudur, Şeyhi yakalayıp deliğe tıkacağından emindir, arama tarama çalışmalarına Çeçenistan ormanlarından başlar. Aklı sıra Şamil’i zincire vurup Petersburg’a götürmeyi ve Çar’a “isim günü sürprizi” yapmayı planlar. Yerli rehberleri dikkatli olmasını öğütleseler de ciddiye almaz. Hatta “hani o bahsettiğiniz aslanlar kaplanlar” deyip kahkahalar atar. Birkaç ehemmiyetsiz saldırıyı da savuşturunca neşeden kırılmaya başlar, ancak ertesi gün Ulubey, Şuayb Molla, Andal Hacı ve Cevad Hanın adamları Rusları kuşatırlar. Üç gün yerlerinden kıpırdayamaz ağaç kabuklarını sıyırıp yemek zorunda kalırlar. Bu hengamede 246 subay ve 7960 erinden olur, öfkeden saçını başını yolar.

Halk içine çıkamaz
Kont Grabe yine de kuyruğu dik tutar, Şuayb Molla’ya “odun kesmeye giden birkaç askerimi sıkıştırmışsınız” diye haber yollar. Şuayb Molla da “farkında değilim” der, “belki mantar toplayan çocuklarla karşılaştılar!”

Çeçenistan ormanları Ahılgoh’dan daha netameli çıkar. Asırlık ağaçlar müstahkem kaleleri andırırlar. Her öbekten bir tüfek uzanır her dal bir mürid saklar. Koca ordu Andi ve Kümbet mukavemetini kıramadığı gibi kırılmaktan da kurtulamaz. Şuayb Molla’nın mücahidleri zayiatsız baskın verir, adeta gerilla dersi okuturlar.

Grabe yapılmayacak hatalar yapar, emrindekilerin bile maskarası olmaya başlar. Çara müjdeli haber götürmekten çoktaaan cayar. Can derdine düşüp gizlice Petersburg’a kaçar, istifasını sunup görevi bırakır, gözlerden ırak durup, unutulmaya bakar...