Kanlı Katil FERDINAND

|

İlk Haçlı Savaşı, katır sırtında dolanan rahip Piyer Lermit’in kışkırtmalarıyla çıkar. Papazlar Orta Doğu’nun zenginliklerini ballandırır, sefere katılanların çuvalla altın kazanacaklarından bahsaçarlar. Ganimet sevdasına kapılan çulsuzlar “Doğu’ya hücum” diye haykırırlar.

Maksatları din yaymaktan ziyade mal kaldırmaktır ama Selahaddin Eyyubileri, Kılıçarslanları aşamazlar.
Endülüs’te de benzer şeyler yaşanır. Şu garabete bakın, söndürmeye çalıştıkları ışık, yollarını aydınlatır, Rönesans’ın önünü açar.

Endülüs Emevileri yıkılınca yerli Müslümanlar Fas’ta hükümran olan Murabbitleri yardıma çağırırlar. Ancak cemiyetin vidaları gevşemiştir, bu saatten sonra disipline gelemez, sıkıntıya katlanamazlar. Bu kez onlardan kurtulmak için İspanyollarla ittifak yaparlar. Küffar, Murabbitleri kovunca bunlara döner ve gırtlaklarını sıkar.

Ders almayınca...
Bakarlar gidişat feci, bu sefer Muvahhitlere sığınırlar. Muvahhitler İspanyolları yener, huzur ve emniyeti sağlarlar. Afrikalı mücahidler Haçlı saldırılarına 80 yıl set çeker, çöküşü dondururlar Ancak Endülüslüler onlara da sadık kalmaz.

Ne Murabbitlerle, ne de Muvahhitlerle kaynaşamayan Arap beylikleri birer birer sahneden çekilirken, batıda Portekiz Krallığı güç kazanmaya başlar. Kastilya deseniz ona keza.

İspanyollar fırsatı kaçırmaz, Avrupa’dan da aldıkları takviye ile Kurtuba’ya saldırırlar. Asırlardır Müslümanlarla iç içe yaşayan halk, camilere, kütüphanelere alışıktır ama Başpiskopos Juan Ximinez’in kışkırtmaları ile şirazeden çıkar, güzelim sarayları tahrip eder, ele geçmez kitapları odun gibi yakarlar. Engizisyon mahkemeleri üç vardiya mesai yapar. Kurtuba Camii’ni ahır olarak kullanır, canım Medinet-üz Zehra’yı kuruturlar.

Gırnata, ah Gırnata!..
Hrıstiyanlar, bütün Arap beyliklerini ele geçirseler de Gırnata’daki Beni Ahmer Devleti 250 yıl daha yaşar. Bu devletin güçlü bir ordusu yoktur ama arazi savunma kolaylığı sağlar. Onlar da daha ziyade kültür ve sanatla ilgilenir, sosyolojinin babası İbn-i Haldun, Lisanüddin İbni Hatip ve Makkari gibi âlimlerle adlarını cihana duyururlar. Nihayet 1492’de Kastilyalı Ferdinand ile Aragon Kraliçesi İsabella evlenip güçlerini birleştirir ve “İspanya Krallığı”nı kurarlar.

Ferdinand’ın ilk işi Gırnata’yı kuşatmak olur, Cebelitarık Boğazı elden çıktığı için, Afrikalı Müslümanlar imdada koşamazlar. Bunun üzerine Beni Ahmer hükümdarı Abdullah, şair Ebul Beka’nın kaleminden çıkma bir feryatname ile 2. Bayezid’i yardıma çağırır. Ancak o yıllarda Bayezid, Cem Sultan meselesi ile boğuşmaktadır. Memlüklar deseniz karada güçlüdürler ama donanmaları bulunmaz. Buna rağmen Papa’dan Ferdinand’ın dizginlenmesini ister “Filistin Hristiyanlarının huzuru açısından” katliamın durmasını arzularlar.

Gırnatalılar sonuna kadar döğüşmeye kararlıdırlar lâkin hükümdar Abdullah “İspanyollara güvenilmez” diyenlere kulak asmaz, anahtarları sunup şehri ve ahaliyi kurtarmaya bakar. Niyeti Fas’a gitmek, zaman zemin bulunca geri dönmektir. Padul tepesinden son kez Gırnata’ya bakar, şehir toz, duman içindedir, ümmet-i Muhammedin feryadı Arş’a çıkar. Abdullah bu kadarını beklemiyordur, diz üstü çöker ve çocuk gibi ağlamaya başlar. Silbaştan ordusunu toplamayı, ölümüne bir kavgaya tutuşmayı nasıl arzular, anlatılamaz...

Biliyor musunuz? İspanyollar o mıntıkayı hâlâ “Arabın ah ettiği yer” diye anarlar.

Hülagu’nun ardında...
Adamlar anlaşmaya göstermelik olarak bile uymaz, yangından mal kaçırırcasına yağma yaparlar. Elhamra ve Bedayin sarayları bile tahrip edilir, Gırnata, Gırnata olmaktan çıkar. Hazret-i Osman’ın yazdığı Kur’an-ı kerimin bire bir kopyası olan ve zar gibi ince zümrüt levhalar üzerine kazınan mushaf-ı şerifi kırar, fildişinden mamul rahleleri kapıp kaçırırlar.

Haçlılar sadece işlerine yarayacak sanat ehlini hayatta bırakır, diğerlerinin gözünün yaşına bakmazlar. “Quien tiene moro tiene oro” yani “mağriplisi olan altın buldu” der ve ne yapıp yapar bir Müslüman bahçıvan edinmeye bakarlar. Sahipsiz çocukları Hristiyan olmaya zorlar, sahur vakti bacası tütenleri bacaklarından asarlar.

İspanyollar bugün belki bir bu kadar daha turizm geliri getirecek eserlere kıyar, göz kırpmadan katliam yaparlar. Bizzat Ferdinand’ın emriyle yarım milyon yazma eseri meydana yığar, şölenle yakar, külünü göğe savururlar.

Osmanlı içinde bulunduğu zor şartlara rağmen bu çığlığa bigane kalamaz. 2. Bayezid’in, Kemal Reis komutasında gönderdiği donanma İspanyol sahillerini harmanlar. Leventler ulaşabildikleri mazlumları kurtarırlar.

Museviler’in hali daha perişandır, bunlar Avrupa’da zerre kadar sevilmez, hiçbir ülkede barınamazlar. Gölgesine sığınacak bir hamileri olmayınca ortada kalırlar.

İşte yöreye varan Kılıç Ali Paşa Müslümanları toplarken Yahudileri de ayırmaz. Bir kısmını İstanbul’a getirir, bir kısımını da Selanik’e bırakırlar. Yahudiler nazlı hilalin altında huzur içinde yaşarlar.

Kolomb kimin nesi?

İspanya’da kan gövdeyi götürürken işini bilen Yahudiler sisteme entegre olur ve sarayı gayeleri uğrunda kullanırlar. Kral Ferdinand kül yutan bir tip değildir ve Kristof Kolomb’dan hiç hoşlanmaz ama Kraliçe İsabella ona her istediğini verir, her imkanı önüne açar. Evet dünyanın dört bir yanında koloniler kuran ve insan ticareti yapan Kolomb kendisine yapılan yatırımların altında kalmaz. İspanya’ya altın yağar.

Bazı araştırıcılara göre Kolomb kimliğini saklayan bir Yahudi’dir. Bu iddianın sahipleri Amerika’da Hebron, Salem, Bethlehem, Zion ve Judea (Yahuda) isimleriyle kurulan şehirlerin tesadüf olamayacağını söyler, bu arada çok miktarda Yahudinin yeni kıtaya yerleştirildiğini yazarlar. Bu planlı çalışma meyvelerini verir, gün gelir ABD’de söz sahibi olurlar.