Sıradışı Bir Fizikçi W. HEISENBERG

|

Werner, geçtiğimiz asrın başlarında (1901’de) Würzburg’da doğar. Babası Prof. Dr. August Heisenberg Münih Universitesi ‘nde Yunanca derslerine girer çıkar, annesi Annie müzik üzerine yapılan etkinlikleri kaçırmaz. Babası oğlunun da lisanlarla uğraşmasını ister, annesi ünlü bir piyanist (hatta besteci) olmasını arzular. İyi de “Werner ne der” diye sormazlar. Çocuk kulaktan dolma cümlelerle Yunancayı kaparken, kemanını ve piyanosunu da konuşturmaya başlar. Tam ebeveyni “olacak herhalde” derken başka mevzulara merak salar, kafasını fiziki hadiselerin “niçinlerine” ve “nasıllarına” takar.

İdealist genç
I. Dünya savaşı sonrası Almanya perperişandır. Ruslar sovyet devrimini Almanya’ya da ihraca kalkar ve umduklarından ziyade (Doğu Almanya hesabı) zemin bulurlar. Zaten işsizlik diz boyudur, fabrikalar çalışmaz. Ortalıkta ayyaşlar, meyhurlar, fahişeler fink atar. Werner ve kardeşi Erwin ülkelerinin içine düştüğü durumdan çok bizardırlar. Kendi istekleriyle “yeni bir silkiniş vaad eden” gençlik hareketlerine katılırlar. Bu örgütlerin ortak özellikleri “anti - komünist” olmalarıdır, evet Amerikalılar’dan, İngilizler’den de hoşlanmazlar ama Rusların adını bile anmazlar.

O yıllarda İngiltere’den menşeli izci hareketleri bütün Avrupa gibi Almanya’yı da sarar. Bunlar kendilerine “Pfadfinder” adını yakıştırır, hayatlarını bir asker gibi disipline alırlar. Heisenberg (henüz 17 yaşında) bir genç grubunun liderliğine soyunur, arkadaşlarını “büyük Almanya”nın yeniden yapılanmasına hazırlar. “Gruppe Heisenberg” Bavyera Ligi’ne oynayan 18 takımdan biri gibi görünse de, bu çocuklar havalide kurulan sosyalist yönetime karşı faaliyette bulunurlar. Gizli gizli izbelerde buluşur, “karşı devrim” için planlar yaparlar.

Karar: İsyan!
Nitekim bütün izci liderleri Regensburg yakınlarındaki bir ortaçağ şatosunda (Schloss Prunn) toplanır. Oy birliği ile Bavyera Sovyetine isyan kararı alırlar.

Sadece kızıl komitacılara değil, çağdaş kentleşmeye, robotlaşan cemiyete, milli ve manevi değerlerin erimesine, açgözlü kapitalistlere, ikiyüzlü siyasetçilere de karşı çıkar, insanların insanca yaşadığı bir toplum ve tabiatla kucaklaşan şehirler arzularlar. Hani elele tutuşan çocuklar, kuşlar, çiçekler, kelebekler filan...

Gelgelelim bu romantik isteklerin nasıl gerçekleştirileceğinde anlaşamaz, bazıları radikal reformları savunurken, bir kısmı “reforme edile edile deforme olacaklarından” korkar.

Gençlerin büyük ekseri başları bandajlı gerillalara özenir “silahlanıp pusatlanıp dağlara çıkmaya” kalkarlar, lâkin Werner’in ayakları yere basar. Öyle ya bu acemiler silahlansa n’olur, silahlanmasa kaç yazar? Koskaca Kayzerin ordularını dağıtan güçle baş edebilecek değillerdir ya. Arkadaşlarına “ayaklanıp da profesyonel askerlere yem olmaktansa, demokratik baskı grubları teşkil etmenin” daha mantıklı olduğunu anlatmaya çabalar. Gelgelelim bir türlü orta yolu bulamaz, el sıkışamazlar.

Nazileşen izciler
1920’li yıllarda Alman üniversitelerinde aynı bizdeki gibi etli sütlüye karışmayan, taşın altına tırnağını bile koymayan öğretim üyeleri at oynatırlar. Bunlar kesinlikle yerlerinden kıpırdamaz, makamlarına göz dikenin gözlerini oyarlar. Her kürsü bir derebeyi tarafından yönetilir, diktatör gibi aldıklarını alır, sattıklarını satarlar. Tıkanan siyasete, bocalayan ekonomiye çare üretmeyen, bu “ben merkezci demagoglar” gençleri kızdırmaya başlar.

O yıllarda Münih Üniversitesinde fizik okuyan Heisenberg politikadan uzak durur, eğer atom modelleri üzerine çalışıyorsa işine bakmalıdır, zira fotonların sağcısı solcusu olmaz.

Ancak akranları Neudeutsche Pfadfinderschaft ( Yeni Alman İzcileri ) adı altında toplanır, içinde Germeinschaft (Toplum), Führer (Lider) ve Reich (İmparatorluk) terimleri geçen afilli cümleler kurarlar. Boyun damarlarını kabarta kabarta “Heil Hitler!” diye yırtınır, habire slogan haykırırlar.

Bir akşam
Bir yaz akşamı kızıllaşan ufuk Werner’i sarıp sarmalar. Genç fizikçi kuş seslerinden mi etkilenir, yaprak hışırtılarına mı kapılır bilinmez, yaratıp, yaşatan, korku ve dehşetten koruyan yüce Rabbimiz karşısında aczini anlar. Muhteşem kainata bakar bakar ve “biz kimiz sistem koymak kim” der, ne kadar izm varsa beyninden (ve gönlünden) siler atar. Arkadaşları buna rağmen onu “izm”lerden birine yakıştırır, “mistisizm mi takılıyorsun” diye alaya alırlar.

O günden sonra Neupfadfinder’ın militanları karşılarında “öte dünyadan ve hesap gününden” söz açan bir Heisenberg bulurlar. Genç mütefekkir atom fiziği ile Goethe’nin şiirsel alemi arasında gider gelir, sık sık tefekküre dalar.

Mâlum Hitler gücü eline geçirince bütün siyasi teşkilatları kapatır, ancak Neupfadfinder’a baskı yapmaz. Zaten bunlar harala gürele Nazi gençlik örgütlerine koşar, seve seve vazife alırlar. Vörnır Hayzınbörg’ün (bi de okunuşunu yazalım) grubundaki gençler (biri hariç) Nazilere katılmaz.

Evet o, Hitlere karşı tavır alabilecek kadar güçlü değildir ama Nazilerin ayağına da takılamaz. Hatta konuşmalarını (mecburen) “Heil Hitler!” diye bitirir, mektuplarını “Heil Hitler!” diye noktalar. Ama atom bombası yapacak birikime haiz olmasına rağmen gestapoları uyandırmaz. Bu silahı sır gibi saklar.