Kana Susayan Komutan General QUERET

|

Maraş, Antep ve Şanlıurfa’dan sorumlu Fransız komutanı General Queret 6 Aralık 1919’da bizzat Maraş’a gelir. Yanında Albay Saint Mari gibi bir savaş kurdu ve 1500 kişilik bir muhafız gücü taşıdığı için Maraşlılara tepeden bakar.

Şehrin ileri gelenlerini hükümet konağına çağırarak bir toplantı yapar. O da diğerleri gibi önce alttan alır “amaçlarının Maraşlılara yardım olduğunu” söyleyerek peşrev yapar. Yollar, okullar vaad eder, ancak “Batı medeniyeti” terimini o kadar sık terennüm eder ki Türklerin içini bayar. Derken dişlerini göstermeye, yumruğunu sıkmaya başlar. Emredici bir ifadeyle Pazarcık civarlarında yol kesen Kılıç Ali’nin derhal yakalanarak teslim edilmesini isteyince Refet Hoca kehribar tesbihini şakırdata şakırdata ayağa kalkar, “Kumandan Bey, kumandan bey!” der, “himayeden medeniyetten bahsediyorsunuz da biz sizden kötülükten başka bir şey görmedik. Maraş’ta kadınlara saldırılıyor, masumların canına kıyılıyor. Hem Ermenileri silahlandırdığınızı cümle alem biliyor. Bu kadar melaneti yapmaya gücünüz yetiyor da Kılıç Ali’yi niye tutamıyorsunuz?”

Ulufe istemiyoruz
Hele Şeyh Ali Sezai Efendi ortaya çıkıp “yolunuz, okulunuz sizin olsun, ulufe isteyen yok” deyince konuşulacak bir şey kalmaz. Bir karar alamadan dağılırlar. General Queret şuursuz bir şekilde şehirden çıkar, o hızla Antep’e doğru uzar.

16 Aralık 1919 günü akşamı Çukuroba Camii’ne bomba atılması ve müezzinlere “anırma” diye hakaret edilip kurşun sıkılması üzerine, şehrin ileri gelenleri tarafından bir protestoname hazırlanır, General Queret’e gönderilir. Bu beyanname ile işgal kuvvetleri komutanlığı kibarca ikaz edilir, doğacak vahim neticelerin altı çizilir.

Bu arada Antep ve İslahiye’den erzak ve silah getiren Fransız birlikleri Türk çetelerinin baskınına uğrar, hem imha olur, hem de malzemelerini kaptırırlar.

Tehdide tehdit...
Bu ciddi darbeler karşısında General Queret derhal bir bildiriyi yayınlar. Buna göre “Üzerinde silah bulunduran Türkler, soruşturma yapılmadan kurşuna dizilecektir. Öldürülen bir Fransız askerine karşılık, Türklerden kur’a çekilmek suretiyle iki kişi öldürülecektir. Bir evden silah atılırsa, o ev yakılacaktır. Küçük bir olay bile meydana gelse o sokak makineli tüfek, bomba ve gazlı mermilerle tahrip edilecek kimsenin gözünün yaşına bakılmayacaktır.”

Bu bildiri yüzünden halim selim bilinenler de direnişe katılır, tek yürek olurlar... Maraşlılar Queret’e anladığı lisandan cevap verir, “öldürülen her Türk’e karşı üç Ermeninin öldürüleceğini” ilan eder ve ilk cinayeti müteakiben mezarlıkta kıstırdıkları hainleri infaz ederek dediklerini yaparlar.

Görünen o ki bu saatten sonra çatışma kaçınılmazdır, hazırlıkları hızlandırsalar iyi yaparlar. 20 Ocak 1920 günü şehirde tansiyon iyice yükselir, dükkanlar kapanır ve fırtına öncesi sessizliği başlar.

Pamuk eller cebe
Maraşlılar direniş için ellerinde avuçlarında ne varsa ortaya koyar. Kadınlar kulaklarında, göğüslerinde, bileklerinde ne varsa sıyırıp atar, torbalar küpe, kolye, bilezik dolar. Ahmed Ağa adı üzerinde ağadır, ağır adamdır. O bile gümüş kakmalı kuka tesbihini bir çomağa asar, “bedeli cihada harcanmak üzere satılıktır, var mı alan” diye bağırmaya başlar. Bir ara hüzünlenip yutkunur, “gözünü sevdiğim Maraş” der “bu saatten sonra bize de tellallık yaptırdın ya...”

Gerginliğin artması üzerine Queret geri adım atar. Kız Kolejinde dikiş nakış kursu açtırır, aklı sıra kadınları kazanmaya bakar. Ancak kursa tek Maraşlı katılmaz. Öyle ya Fırnız köyü kana bulanırken, Ahırdağında köylüler kurşuna dizilirken, Türk kahvelerine bombalar atılırken pileli eteğe fır fır yakıştırmakla uğraşacak değillerdir ya.

21 Ocak 1920 günü General Queret şehrin ileri gelenlerini toplantıya çağırır ve galeyan gelen halkı yatıştırmalarını ister. Ancak davet ettiği insanları nezarette tutunca işin çivisi çıkar. Maraşlılar hepbirden ayaklanırlar.

Orduya karşı halk
Fransızların; bir piyade alayı, dört topçu, iki süvari bölüğü, dört zırhlı araçları ve 5000 kadar silahlı adamları (2 bini Ermeni gönüllü) vardır. Türklerin elinde ise 800 kadar mavzer, iki makineli ve mermisi olmayan bir top bulunur o kadar... Gerisi n’olsun, fittilli av tüfekleri, balta, bıçak, satır, nacak...

Silahsız olanlar bir düşman askeri öldürüp, silahına sahip olmaya bakarlar. Mücahid sayısı da 2 bini aşar.
Maraşlılar Katip Zade Mehmet Efendi’nin evini karargâh merkezi yapar, telgrafhaneyi “ne olur ne olmaz” diye Maksutlu Köyü’ne taşırlar.

Fransızların gözü şehir üzerindedir ancak Bertiz’den İncebel’e inen Eczacı Lütfi Bey (Köker) ve Cineviz Mustafa’nın adamları onları geriden kuşatıp kilitler, bir yere oynatmazlar.

Nitekim beklenen olur, işgalciler tarafından atılan kurşunla bir Türk jandarması yaralanır ve fırtına kopar. Maraşlılar da hükümete doğru ilerlemekte olan Fransız birliğine kurşun yağdırırlar.

Arslan Bey, savaşın başladığını ilan eden bir beyanname yayınlar: “Arkadaşlar Allah’ın inayeti, Peygamber’in ruhaniyeti, din kardeşlerimizin fedakarlığı ile her şey göze alınmıştır. Tek kişi kalana kadar vuruşacağız. Haydin! Gayret bizden, tevfik Allah’tan!..”