Yalan “marifet” olunca... PRENS BARYATİNSKY

|

Ruslar, Şeyh Şamil’e takılıp kalan güçleri yüzünden Kırım’a asker yollayamaz, Osmanlı- İngiliz- Fransız ittifakına karşı yenilmekten kurtulamazlar. Nikola’nın ardından tahta oturan Çar 2. Aleksandr “Kırım harbi öyle ya da böyle bitti” der, Kafkasya defterini de kapamaya bakar. İmam Şamil’e 25 yıldır, dikiş tutturamayan komuta kademesini görevden alır, çocukluk arkadaşı Prens Baryatinsky’yi vazifeye atar.

Aleksandr İvanoviç Baryatinsky, Çar ile aynı adı taşımakla kalmaz aynı aileye mensupturlar. Dahası çocuklukları birlikte geçer, tahsillerini beraber yaparlar. Ders aldıkları Şair Shonsky, iki Aleksandr’ı yanına oturtur, onları yarışa zorlar. Nitekim biri Veliaht olup çarlığa hazırlanır, öbürü komutanlığa merak salar.

Aleksandr Baryatinsky, kanlı Ahılgoh muhasarasında General Grabe’ye yardımcılık yapmış, yine Kont Vorontsov’a orman yakma fikrini o satmıştır. Ancak Dargo kuşatmasında yenilen tokadı unutamaz, Şamil’i bir kenara yazar, bu işi “şahsi meselesi” yapar.

Bire bin...
Çar, Baryatinsky için birbirinden güçlü beş ordu hazırlatır ki, bunlardan biri Lezgiler üzerine saldıracak, biri Hazar sahillerini abluka altına alacaktır. Bir ordu Çerkezistan’ı ezecek, diğeri Çeçenler’i bunaltacaktır. Prens ateş gücü en yüksek birlikleri peşine takar, adım adım Şamil’i aramaya başlar. Düşünebiliyor musunuz, bu 5 ordunun asker sayısı, Dağıstan’ın nüfusunu aşar.

Kafkasyalılar Kırım Savaşı’ndan sonra Anadolu ve İran’dan silah getiremez olurlar. Dahası Şamil’in has naipleri ölür, gençler yalnız kalırlar. Yorgunluk, bıkkınlık neyse de fesatçılar boş durmaz. Büyük mücahid bütün menfi şartlara rağmen bayrağı yüksekte tutar. Rusların önünden vuruşa vuruşa çekilir, gelip Gunib Kalesi’ne kapanırlar. Şeyh Şamil devasa orduya tam üç ay dayanır, son 400 adamıyla akıl almaz bir savunma yapar. Yapar ama karşılarında tam teşkilatli 14 Rus taburu (70 bin kişi) vardır ve topçular ara vermeden mermi yağdırırlar. Sayıları hızla eksilir ve 45 gün sonra sadece 100 kişi kalırlar. Ne atacak barut bulabilirler, ne de kuru bir lokma... Ortalık toz dumandır, üzerlerine kum toprak yağar, bir nefes temiz havaya hasret kalırlar.

Şeyh Şamil yarma harekatından yanadır, oturup çelik çemberi delmenin hesaplarını yapar. Yaşamış yaşamamış umurunda bile değildir ama ulemâ bu çıkışa izin vermez, ölüme yürümesine mani olurlar.

İşte tam o esnada Baryatinsky’nin subayları gelir ve bir mektup sunarlar. Prens “isterseniz burada kalın, isterseniz sizi Halife-i Müslimine yollayalım. Bundan böyle Kafkas Müslümanlarının dinlerine karışılmayacak, onlardan asker alınmayacak, vergi toplanmayacak. İdârecilerini kendileri seçecek ve iç işlerinde serbest olacaklar” gibi bir teklifte bulunur ki satırlardan bal damlar. Şeyh Şamil arkadaşlarına danışır ve “vire” kararına uyar.

İşte bu anlaşmadan sonra silâhlar susar. Subaylar, koca orduyu 25 yıl uğraştıran Şeyh Şâmil’i görmek için hizaya dururlar. Şeyh Şâmil, kendisine hayran hayran bakan Rusların arasından geçip Prens’in karşısına çıkar. Ancak Baryatinsky, Deli Petro’ya lâyık bir torun olduğunu ispatlar. Buz gibi bir ifadeyle anlaşma metnini yırtar ve “şu andan itibaren siz ve âileniz Çar hazretlerinin esiriniz” der, verdiği sözleri hatırlayamaz.

İş işten geçmiştir. Yalan nedir bilmeyen Şamil, yalanın dolanın kitabını yazan bir düzenbazın oyununa geldiğini anlar. Anlar ama neye yarar?

Kafkas Direnişinin kırılmasıyla Ruslar Orta Asya’ya yönelir, Türk hanlıklarını bunaltmaya başlarlar.

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım Ruslar Şeyh Şamil’e kibar davranırlar. Önce Temirhan Şura şehrine götürür, sonra St. Petersburg’a ulaştırırlar.

Çar 2. Aleksandr, Şeyh Şamil’i krallar gibi karşılar ve nezaketle ağırlar. Sofrasında ona yer açar, oturup sohbet edebilmek için can atar. Şamil suskundur ancak bir keç kez yeri gelir, taşı gediğine koyar. Dağlıların ne kadar derin düşündüklerini ve nasıl veciz konuştuklarını cümle aleme ispatlar. Yazarlar, şairler şaşkınlıktan dillerini yutar, adeta lâl olurlar.

Saraylar zindan
Bilirsiniz Ruslar akşam yemeklerini geç saatlere kadar uzatır, piyano, keman dinler, havadan sudan konuşurlar. Şamil ve naipleri onlara takılmaz, yemeklerini yedikleri gibi kalkarlar. İşte Şamil’in duymayacağını sanan bir soylu yanındaki kontese “adamlara bak! Nerdeyse beni de yutacaklar” diye fısıldar. Şamil fasih bir Rusça’yla yapıştırır: “Ama bu imkânsız. Biliyorsunuz bize domuz haram!”

Çar, İmam Şamil’in kara kaşına kara gözüne aşık değildir, dostlarını kıymetli esiriyle tanıştırarak bir nevi şov yapar. Yaşlı mücahidden alacağını aldıktan sonra söz verdiği gibi Osmanlı ülkesine değil, 10 esaret yılı geçireceği Kaluga’ya yollar. Evet Şamil’i küflü zindanlara tıkmaz, ayağına zincir bağlamaz, ancak onun gibi bir hürriyet sevdalısı konaklarda da solar. Nitekim iki yıl içinde saçı sakalı beyazlar. Kızı Nafisat ile gelini (Muhammed Gazi’nin hanımı) Kerimet üzüntüden verem olur, gözlerini hayata yumarlar.