Gitti Zalim Geldi Hain H. AMİN - B. KARMAL

|

Yabancılar Afganistan’da sert bir iklim, sarp bir coğrafya ama mülayim insanlar bulurlar. Belki de bu yüzden ülkeyi kolayca işgal edebileceklerini sanırlar. Sömürgeci İngilizler koca Hindistan’ı ezer geçer ama burada batağa saplanırlar. Bakarlar olacak gibi değil, maşa kullanmaya kalkarlar. Emanullah Han gibi bir özentiyi iktidara getirir, “Batılılaşma” maskesi altında gayri milli reformlar yaptırırlar. Ancak bu halk onu da başından atar (1929), çarıklı erkan emperyalistlerin oyununu bozar.

Bundan 25 yıl kadar önce yerli Marksistleri kullanarak bir gecede yönetimi ele geçiren Ruslar işin vahametini anlayamasalar da göreve getirdikleri Taraki halkını iyi tanır ve paniklemeye başlar. Zira üç beş yalın ayaklının başlattığı “cihad” sınırlar ötesinden yankı bulur, Pakistan’ın Lahor kentinde toplanan yöre liderleri Afganistan’a adam ve silah sokma kararı alırlar. Nitekim Cemaat-i İslâmi, Bamyan, Oruztan ve Goran’ı ele geçirip hükümet birliklerini kovar. Taraki, yapayalnız kalınca Türklere yanaşır, çıkardığı Yulduz (yıldız) adlı dergiyle onları kazanmaya bakar. Ancak Türkler yılan deliğine ikinci defa el sokacak kadar ahmak değildirler, kızılların hesabı boşa çıkar.

Halkına düşman halkçı
Marksist diktatör, gücün elinden gittiğini hissedince iyice saldırganlaşır, Rus Mig’leri okulları, hastahaneleri bile vurur, kadınları, çocukları cayır cayır yakarlar. Zindanlar aydınlarla dolar, karakollardan çığlık sesleri taşar. Kâbil’de yakınlarını görmek için hapishane önünde toplanan kalabalığa ateş açar, genç yaşlı ayırmaz, rastgele adam kırarlar. Zülum arttıkça direniş sertleşir, hükümet güçleri başlarına iş alırlar.

Mart 1979’da eski bir Türk şehri olan Herat ayağa kalkar, askerler de halka katılır, hem Rusları, hem de işbirlikçi komünistleri sürer atarlar. Koca Sovyet İmparatorluğu üç beş yalın ayaklı karşısında bocalayacak değildir ya, faturayı alelacale Taraki’ye keser. Onu en yakın adamlarına (muhafız kıtası komutanına) vurdurtur, Taraki’den ziyade Tarakici kesilen yalakaları da patronlarının yanına yollarlar. Hasılı “zalime yardımcı olanlar, zulmüne düçar olurlar.”

O güne kadar devlet dairelerinde büstleri, meydanlarda allı morlu pankartları olan, radyoda saatlerce konuşan, mitinglerde hararetli nutuklar atan, gittiği her yerde “canımız, kanımız” sloganıyla karşılanan Taraki’yi bir günde “Amerikan uşağı” ilan eder, izini bile bırakmazlar.

Ruslar bu kez Hafızullah Amin’i başa getirir, yatırımı ona yaparlar. Nereye gitse kızıl bayraklı sempatizanlar karşılar, sözlerinden vecizeler çıkarmaya bakarlar.

Yine fotoğraflar, yine nutuklar, putlar, posterler, pankartlar...

O yıllarda Afganistan’da ulaşım ve iletişim yok denecek kadar zayıftır. Hafızullah bu devletin “şeri bir din devleti” olduğunu iddia eder. Bastırdığı kağıtların altına üç beş din simsarının imzasını koyar, teyyarelerle köylere, obalara atar.

Bu arada ülkedeki Sovyet danışmanlarının sayısı 25 bini aşar, ancak mücahidler 24 eyaletten 20’sine hakim olur, hükümet güçlerini Kabil’e sıkıştırırlar. Hasılı Afganistan Brejnev için bir itibar meselesi olmaya başlar. Ruslar Amin’le bir savunma işbirliği anlaşması imzalar, Amerika’nın Vietnam’da takip ettiği yolu örnek alırlar. Koca ülke Rusya’nın eyaleti haline gelir, hatta Afgan delegeleri BM genel kurulunda Rusça konuşarak şaşkınlık uyandırırlar. Gelgelelim Hafızullah yine de Kremline yaranamaz.

27 Aralık 1979’da Ruslar Kabil ve Bagram hava üssüne 350 nakliye uçağı indirirler. Hatta kendi elleriyle yaptıkları Kabil Bagram yolunu bile pist niyetine (demek bugün için hazırlamışlar) kullanırlar. Hafızullah “beklediğimiz insanî ve askerî yardım geldi” diye sevinedursun İlyuşinlerden, Antanovlardan binlerce komando çıkar. Ama onu, bu “Truva atları” bile uyandıramaz.

O gece büyük bir şenlik yapar, yer, içer sızarlar. Ruslar sabaha karşı koğuşları kilitler, kışlaları kuşatırlar. Hafızullah’ı şipşak “hain” ilan eder ossaat kurşuna dizip ortadan kaldırırlar. Koltuğa kendi elleri ile yetiştirdikleri bir ajanı, gölge gibi silik, sümük gibi yapışkan, kimliksiz, kişiliksiz bir satılmışı, “Babrak Karmal”ı oturturlar.

Sahipsiz Müslümanlar
Türklerin “Böbrek Kemal” diye adlandırdığı adamda şahsiyet namına bir şey yoktur, emirler talimatlar Rusya’dan yazılır, Karmal sadece imza atar. Nitekim “öyle istendiği için” Kabil Radyosu’ndan müdahale çağrısı yapar. Eh, Ruslar da onu kıramazlar (!)

İşgalciler hemen o hafta Karela kasabasına girer 13 yaşın üzerindeki erkekleri meydanda toplar, devrim sloganları söylemeye, mukaddes değerlere sövmeye zorlarlar. Afganlılar tepki gösterir, tekbir getirmeye başlarlar. Kızıl katiller buldozerlerle dev çukurlar açar ve tam 1170 masumu içine atar, diri diri gömüp kapatırlar. (News week- Nicholas Proffith)

Rusların ülkeye girmesi ile Hayber Geçidi, Celâlabad ve Kandehar’da şiddetli çatışmalar çıkar. Rus pilotlar “dur şu eve de füze atayım”, “dur şu camiyi de vurayım” der, adeta “eğitim uçuşu” yaparlar. Ancak kara kuvvetleri o kadar şanslı değildir, mücahidler konvoylara pusular atar, ağır silahlara sahip olurlar. Derken hükümet birlikleri arasında yer alan “vicdan sahipleri” saf değiştirir, bilgi ve birikimlerini direnişçilerden yana kullanırlar. Hele mücahidler SSCB topraklarına girip de eylem koyunca Moskova’da şafak atar. Tacikler ve Özbekler Afganların yanında olur, 90 milyon Müslümanı esir tutan Kremlin direnişin girdiği mecradan ürkmeye başlar.