Patavatsız Hazırcevap KARAGÖZ

|

Efendim Çin hükümdarı Wu (M.Ö. 140-87) eşinin ölümü üzerine hayata küser, yemez içmez, uyuyamaz. Bir tıkırtı duysa etrafına bakar, karısını arar. Uyanık Yaver Şav Wong bir perdenin arkasında imparatoriçeye benzer bir kadın gölgesi oynatır, adeta mevta yengenin hayalini odada dolandırır. Sözüm ona İmparator Wu yalnızlıktan kurtulur, teselliyi gölgelerde arar. Derken bu oyun Sind’e, Hind’e sıçrar, Moğollar alır batıya taşırlar.

Doğrusunu isterseniz Hititler “gölgelerin gücü”nü Çinlilerden çoook önceleri keşfeder, hatta işin içine müzik ve senaryo da katarlar. Sadece onlar mı? Anadolu’da yerleşen bütün kavimler deri parçalarını perdede oynatırlar.

Şantiyede curcuna
Gelelim ikinci rivayete. Orhan Gazi devrinde Ulucami’nin inşaatında çalışan demirci Kambur Bâli (Karagöz) ile duvarcı Halil Hacı İvaz (Hacivat ) işlerinde mahir oldukları kadar nüktedanlıklarıyla tanınırlar. Birbirlerine sataşır, usturuplu cevaplarla altta kalmamaya çalışırlar.

Güya sırf bu yüzden işler aksar. Bir gün padişah tebdili kıyafetle teftişe gelir. Ne görse beğenirsiniz! Kambur ile Hacı birbirlerine laf koymakta, işçiler de gülmekten kırılmaktadırlar.

Hurafe bu ya, sultan çok sinirlenir, Karagöz’ü cellada yollar, Hacivat ise hac yolunda gözlerini yumar.

Padişah çok pişman olur, ben niye böyle bir şey yaptım diye vahvahlanmaya başlar, mukallitliği ile tanınan Şeyh Küşteri bakar Hakan elden gidiyor heman bir perde kurar, kuru deve derisinden kestiği Karagöz ve Hacivatı oynatmaya başlar.

Bunun da birincisi gibi ayakları yere basmaz. Bir kere Ulucami’yi Orhan Gazi yaptırmaz biiir. Cami inşaatı vaktinden evvel tamamlanır ikiii. Şantiyede Emir Sultan, Molla Fenari hazretleri, Somuncu Baba gibi gönül ehilleri dolanırken hiçbir Türk makara kukara yapamaz üüüç. Osmanlı’da ölüm kararını ancak kadı verebilir, Orhan Gazi gibi hukuka saygılı biri yargıya karışmaz dööört. Haydi Karagöz’ü astırdı kestirdi diyelim, peki Hacivat’ı niye cezalandırmaz da hacca yollar? Masal işte, laf...

Vezirin gölgesi mi?
Bazı yazarlar ise Hacivat’ın dört sultana hizmet eden ve 2. Murat Hana vezirlik yapan Hacı İvaz Paşa olduğunu savunurlar. Bu Paşa mezar taşında esseyyid eşşehid yazan Ahi Bayezid adlı bir beyin oğludur ve Yeşil Türbe’de kullandığı mimari tarza bakılırsa Semerkand Buhara civarlarında dolanmış olmalıdır.

“İmadeddin” künyesi ile tanınan Hacı İvaz, kılıç ve kalem ehli olduğu kadar cetvelini de usta tutar. Sanatında mahirdir, mimarlara mühendislere ufuk açar.

Ankara Savaşının akabinde Karamanoğulları Bursa’yı muhasara ederler. İvaz Paşa akla gelmedik savaş hileleri ile hasmını yıpratır, adamları yorgun ve ümitsiz olarak yurtlarına yollar. Çelebi Mehmet vefat ettiğinde bunu maharetle saklar, 2. Murat tahta oturuncaya kadar (tam 41 gün) dostu düşmanı oyalar.
Bizans elçisi Leontarius’u defalarca “bugün git, yarın gel” diye geri yollar, bir türlü huzura almaz. Bu arada bir anlığına padişahın cesedini kalabalığa gösterir. Güya vezirler bir şey der, o dahi kafa sallar. Sanki işler rayında yürüyormuş gibi fermanlar yazar, elçiler yollar, hatta İzmir üzerine sahte bir sefer açar. Ulufeler dağıtılır, silahlar parlatılır, görenler de birazdan yola çıkılacak sanırlar. Güya Sultan hasta ya, hekimler baharat kaynatır, göstere göstere macun yoğururlar.

Sultanın sağ kolu
İşte bu yüzden 2. Murat onu çok sever, tecrübelerinden istifadeye bakar. Nitekim Şehzade Mustafa Rumeli’yi ele geçirip de Bursa üzerine yürüyünce ondan tedbir sorar. Hacı İvaz bir zamanlar tutuklanan Mihaloğlu’nu hapisten çıkartır. Onun vesilesiyle ‘Düzmece Mustafa’nın adamlarına çağrı yapar. Eski arkadaşlarının davetine icabet eden akıncı beyleri, Murat Hanın yanında olurlar. İvaz Paşa teslim olanları affettirir, asileri de kazanır, sıcak dostluklar kurar.

Kaldı ki Haremeyn halkı ve mühtediler (yeni iman edenler) için bir para havuzu tahsis eder, servetini hayra harcar. Tokat Medreseleri, Geyve Hanı, Uluabad Köprüsü, Dimetoka Ulucamii gibi kalıcı eserlere imza atar. Kütahya’daki çinicilerin elinden tutar, asırlık sanata maya çalar.

Sizce böyle anlı şanlı bir paşa gölge oyunlarında kullanılabilir mi? Bizce kullanılamaz, en azından Osmanlı kullanmaz.

Çelebi’ye bakarsan
Evliya Çelebi’ye sorarsanız “Sofyozlu Balî Çelebi” adıyla maruf Karagöz, Edirne kurbündeki Kırkkilise’de ikamet eden sahibi kelam ve ayyarı cihan bir çingenedir. O günlerde yöreyi İstanbul tekfuru Kostantin’den sorarlar.

Sözüm ona tekfur, Karagöz’ü Alaaddin Selçuki’ye gönderir, “bunu alt edecek kıratta laf düzen adamınız var mı” diye sorar.

O da Bursalı Hacı İvaz’ı çıkarır. Atışmaların galibi kimdir bilinmez ama tadına doyulmaz. Halk bunları ezberler ve birbirlerine anlatmaya başlar. Yetmez perde kurar, hayallerini oynatırlar.

Ne yalan söyliyeyim, bu rivayet de açmadı!.. O devirde Bizanslılar Selçuklularla kanlı bıçaklıdırlar, hem henüz Bursa bizde değildir ki Bursalılar bizden olsunlar.

Sonra Karagöz ve Hacivat Kırgızlar’ın kullandığı başlıkları nereden bulurlar?
Gördüğünüz gibi mevzu derin, korkarım yarına da taşar...