Tavizsiz Lider İMAM ŞAMİL

|

İmam Şamil “hubb-i fillah ve buğd-i fillah”a (Allahü teâlâ’nın dostuna dost, düşmanına düşman olmaya) çok önem verir, mücadelenin hızını kesenlere hiç acımaz. “Ruslarla anlaşsak” diyenleri oracıkta yargılar, cezasını uygular.

Hal böyleyken Çeçenistan’dan gelen iki savaşzede Şeyh’in annesine çıkar ve Rusların Müslüman köylerinde işledikleri melanetleri anlatıp kadıncağızı yüreğinden yaralarlar. Garibim zulme kendi uğramış gibi üzülür ve eteğini tuttuğu gibi oğlunun yanına koşar. İmam Şamil aynı anda on yerde olacak değildir ya, ellerini çaresizlikle iki yana açar “ne yapabilirim ki” diye sorar. Olacak bu ya kadıncağızın ağzından “Ruslarla anlaşsan...” cümlesi çıkar.

Şamil beyninden vurulmuşa döner, yüzünü elleriyle kapar. Karşısındaki validesi olmasa hemen mahkemeyi kurar ve cezasını kesip dayağa başlar. Ama cenneti ayaklarının altında aradığı bir kadını, Gülçiçek Hatun gibi bir anayı incitmekten korkar.

Kadıncağız bin pişman olur ve büyük bir kararlıkla cezalandırılmayı arzular. Hatta “Bak oğlum” der, “Allahü teâlâ’nın emrinden kıl kadar ayrılırsan sütümü helal etmem sana!”

Vârisi değil miyim?
Şamil boşa koyar dolduramaz, doluya koyar aldıramaz. Ortalığı yapış yapış bir sükunet sarar. Fesatçılar meydanı boş bulur, dişlerinin arasından “görelim bakalım” diye mırıldanırlar, “şimdi Şamil n’apacak?”

Şamil kimsenin aklına gelmeyen bir şey yapar. Naiplerini toplayıp meydana çıkar ve “küffar ile anlaşalım demenin cezası 100 değnektir” der, “anam merhameti yüzünden oyuna geldi. Ancak işlediği suçun manevi bedelini çok ağır ödedi. Şimdi sıra maddi cezasına geldi ki, bunu onun vârisi olan oğlu çekmeli.”
Milletin şaşkın bakışları arasında sırtından cübbesini çıkarır, yüzüne tereddütle bakan infazcıya “vur” der, “haydi durma!”

Yüz değnek bu, dile kolay... Sırtı parmak parmak kabarır, yer yer kan çıkar. Son darbeyi de yiyince büyük bir sürur ile şükür secdesine kapanır ve krize “Şamilce” bir nokta koyar.

Kafkaslarda hüzün ve neşe yan yanadır, ölüm ve düğün kol kola. İnananlar şehadete koşarlar güle oynaya. Müminlerin gönlünde bir renk cümbüşüne dönen tarikat hayata hakim olmaya başlar. Kafkasyalılar karıncayı bile incitmez ama işgalcilere acımazlar.

Şeyh Şâmil işe Avaristan’dan başlar, müridler işgalcileri kovar, 2 binden ziyâde esir alırlar. Ardından Unsokul, Balakan, Moksok, Ahalçi, Tsanah, Hassat, Gergebil, Burunduk, Hunzah, Nizovaye ve Ziran’daki Rus müstahkem mevkilerine el koyarlar. Rus ekonomisi alt üst olur, inanın Napolyon’a direnirken bile böylesine zorlanmaz, bu kadar masraf yapmazlar.

O yıllarda Osmanlılar İngiltere ve Fransa ile birlikte Rusya’ya karşı savaş açar, birlikte Kırım’a dayanırlar. Şamil’e göre, Rusya’ya öldürücü darbe Kırım’dan değil, Kafkasya’dan vurulabilir ama Reşit Paşa Hükümeti bu inceliği kavrayamaz.

Osmanlı nerede?
Mahdut imkânlarıyla Rusları dağıtan İmam Şamil nihai zafer için naibi Muhammed Emin Beyi, Abdülmecid Han’a yollar (1853) Halife-i müslimin, Şamil’in temsilcisini sultanlar gibi karşılar. Kafkasya’nın başbuğuna “Hanlar Hanı” diye iltifat eder, Muhammed Emin Beye Paşalık payesi bağışlar. Padişah, misafirini dikkatle dinler ve ne arzuladıysa emrine sunar. Kayserili Ahmed Paşa komutasındaki donanmayı ağzına kadar silah ve cephane ile doldurur yola çıkarırlar. Hasan Paşa’nın emrindeki Mısır filosunu da yanına katarlar. Bunlar Sohum sahillerine çıkarma yapacak, müstahkem mevkileri, sahil istihkâmlarını zaptettikten sonra Abhazya mıntıkasını işgal edip Batum’a varacaklardır ki aralarında Çerkes reislerinden Safer ve Nâmık Paşalar da bulunurlar. Yanlarına, yedi bin tüfek, iki bin kılıç, beş yüz fıçı barut, beş yüz sandık hartuç, yüz bin tüfek kurşunu, on bin okka kurşun, on beş bin okka tuz, çakmak ve bol miktarda erzak alırlar.

Al Rus’u, vur İngiliz’e
Gelgelelim Karadeniz’deki Müttefikler (İngilizler ve Fransızlar), Türklerin yörede kazanacağı nüfuzdan korkarlar. Donanmamızı yolundan çevirip alıkoyar, yükleri Sivastopol’a boşaltmaya zorlarlar. Bizi durdurmakla kalmaz, kendileri Kafkasya’ya çıkarlar. Ancak yörede konuşulan sayısız lehçeden birine bile vâkıf değildirler ve birkaç Ermeninin ağzına bakarlar. Kafkasyalılar Osmanlıyı beklediğinden olacak, İngiliz bahriyelisine sahip çıkmaz, Rus ordusuyla baş başa bırakır, seyrine bakarlar.

Sahilde donanma desteği ile rahat ilerleyen İngilizler dağlarda Rus ordusuyla karşılaşınca tutunacak bir dal arar ama yerli halktan yardım alamazlar. Çok fena dağılır, panik halinde kaçarlar. Dağlılar hem Rusları hem İngilizleri kırar silahlarını yağmalarlar. Hasılı müttefikler arasında süren anlaşmazlıklar yüzünden Kafkasya seferi ölü doğar.

Osmanlılar “93 Harbi”nde de Kafkas ahalisine silah ve mühimmat desteğinde bulunur, muhacirleri bağırlarına basarlar.