BM Bayrağı Altında RADKO MLADİÇ

|

Srebrenica ve Potocari’de Müslümanları satan Hollandalılar, Sırpların işini kolaylaştırmak için ellerinden geleni yaparlar. Mültecilerin kaçmasına, dağılmasına mani olur, onları birerli kol halinde yürüterek canilere teslim eder, katliama ortak olurlar.

Haddi zatında tehdit altında da değildirler, buna rağmen Sırpların emrinde çalışırlar.

Hollandalıları çözmek kabil değildir, hem bir askerin “silahını vermesini” kimse anlayamaz.

Srebrenica’da BM ve Hollanda bayrakları dalgalandığına göre bu utançtan onlar mesul tutulmalıdırlar. Hepsi bir yana Amsterdam hadiseyi saklayarak büyük bir hata yapar. Bölgede görev yapan Japon Akashi, tam Butros Gali’ye yakışan bir temsilcidir. Bu herif çok rahat yalan konuşur, “elimizde kimsenin fiziki işkence gördüğüne dair bir iz bulunmuyor. Yerlerinden ayrılan insanlar, kendi istekleriyle yola çıkmış olamazlar mı?” demekten utanmaz. Deliller önüne konulduğunda kıvırır, “verilerdeki boşluklardan” (ne demekse) söz açar.

İşin acı yanı Flemenk Albay Karremans ve General Kees Nicolai, katliam akşamı Radko Mladiç’le bir araya gelir ve kadehlerini olmayan şereflerine kaldırırlar.

Bilerek planlayarak
Şubat 1994’te 68 kişinin ölümüyle sonuçlanan havan saldırısının ardından, Radovan Karadziç “Müslümanlar kendi vatandaşlarını vuruyor” deyince BM yetkilileri sazanlama atlar ve hadiseyi araştırmak üzere Saraybosna’ya koşarlar. Bosna Başkan Yardımcısı Eyüp Ganiç, “Sırplar hepimizi öldürdüklerinde, ‘topluca intihar ettiğimize’ inanacaksınız, azıcık mantıklı olamaz mısınız” dese de adamlar içten pazarlıklıdırlar. Sırpları aklayabilmek için ellerinden geleni yaparlar.

Srebrenica’da açılan toplu mezarlardan çıkan binlerce şehid neden sonra huzurlu bir kabir sahibi olur, Kur’an-ı kerim sesine kavuşurlar. Ancak bazı aileler tamamen ortadan kaldırıldığı için cesedlerin DNA’sına bakılacak yakını bulunmaz. Kaldıki dozerlerle ezilen (kıymık kıymık) ve kezzabla eritilen kemikler tespit işini zora sokar.

Havanda su
Bugün Srebrenica’ya 600 kadar Boşnak dönebilmiştir, köylerde ise sayı 1300’e varmaz. Müslümanların ne evi ne ocağı kalır, ne de iş yerlerini bıraktıkları gibi bulurlar. İşgalciler babalarının malı gibi çöreklenir, el mülküne yayılırlar.

Bugün Srebrenica’da (Travnik, Gorazde, Zenica ve Bihac’ta da) Sırpların borusu ötüyor, Milo’nun yerleştirdiği arsızlar, pişkin pişkin sırıtıyorlar.

Dahası öldürülecekleri tek tek seçen polis şefi Mane Curiç’i savaştan sonra da vazifesinde bırakırlar. Düşünün kasabanın emniyeti kimden soruluyor.

O günleri yaşayan çocuklar nasıl bir darbe aldılarsa hâlâ karanlıktan korkuyor, en ufak çıtırtıda huzursuz oluyorlar.

Amerikalı gazeteci David Rohde uzun süren araştırmasından sonra şöyle yazar: “BM silahsızlandırdığı insanları azgın düşmanlarına teslim etti, Sırpları cesaretlendirdi. Binlerce iskeletin oraya buraya saçılmasına ve on binlerce çocuğun ‘boğazlanan, baba, dede, amca’ hikayeleriyle büyümesine hiç gerek yoktu. Bu BM tarafsız olamaz.”

Hasılı Sırplar nicedir arzuladıkları “temizliği” Hollandalıların yardım ve yataklığı sayesinde rahatça tamamlar, yetmez BM zırhlılarına da el koyar, güçlerini artırırlar.

Belki bunlar su üstüne çıkmayacaktır ama emirlerinde çalışan tercüman Hasan Nuhanoviç (27) bütün kirli pazarlıklara şahit olur ve yaşadıklarını yayınlar. Eğer bu kitap da (BM bayrağı altında) olmasa katliamlar sır kalacak ve birileri hâlâ yakınlarını arıyor olacaktılar.

Peki ortaya çıktı da n’oldu? Aradan geçen 10 yıla rağmen kime hesap sordular? Sırbistan’da saklandığı bilinen Mladiç ve Karadziç hala yakalamadılar. Bir başka savaş suçlusu Kotşunitsa (onun da kirli çamaşırları var) tavşana kaç, tazıya tut oynuyor.

Halbuki
Halbuki Karadziç, 2 Eylül 2000’de Lukavica’da bir barda, Mayıs 2002’de Banja Luka’da, 7 Nisan 2005’de Foca-Gacko yolu üzerinde bir restoranda (eşiyle) görülür ve ihbar edilir. Ama bunlar ciddiye alınmaz. BM güçleri Celebici köyüne ve Pole’deki villaya göstermelik baskınlar yapar, tabii ki Karadziç’i bulamazlar. Mladiç ise başı ağrısa askerî hastahaneye gider, tahlillerini yaptırır ve günlerce yatar. Onu daha ziyade kışlalarda barındırırlar. İşin enteresan yanı Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesinin savcıları Topcider’de toplantı yaparken, Mladiç yanı başlarındaki restoranda yer içer eğlenir, kahkahaları dışarı taşar.

Katliamlar hakkında delil toplayan Savcı Carla Del Ponte, Radovan ve Ratko hususunda NATO’yu mesul tutar ve “Amerikalıların onları yakalamak gibi bir niyetleri yok” demekten kaçınmaz. Yine BM Savaş Suçları Mahkemesi’nin sözcüsü Florance Hartmann “NATO onları tutuklayacak güce ve istihbarata sahip ama umursamıyorlar. Zaten bu iki katil yakalansa da yakalanmasa da Lahey’deki savaş suçları mahkemesi 2008’de dosya kapatacak” açıklamasını yapar.

Akıntıya kürek
Sırp kasaplarının yakalanması konusunda ayak sürüyen NATO, yıllardır “mış gibi” yapıyor.

Düşünebiliyor musunuz milyonları yerinden yurdundan eden ve 200 bin insanı katleden canilerden sadece 19’u tutuklandı. Onda da davayı sallıyor, işi zaman aşımına bırakıyorlar.

Karadziç ortalıkta dolanırken, defalarca başbaşa sobelenen karısı (Bayan Lyilyana) verdiği pişkin gazete ilanıyla “çocuklarımızın istikbali için teslim ol” gibisinden çağrılar yapar...

Biz de inandık yani... Laf!..
İslam bir millet, küfür millet, onların “dostlukları” bu kadar...
Gerisini biliyorsunuz işte peş peşe açılan toplu mezarlar, DNA testleri, yeşil tabutlar...
Göz yaşı, hatimler, Fatihalar...
Giden gitti, sanırım şimdi sadece duaya ihtiyaçları var...