Acemi ve Uçarı Komutan GUVERNÖR ANDRE

|

Maraşlılar Ermenilerin gitgide artan saldırılarından ve işgalcilerin yanlı tavırlarından sıkılmaya başlar. Şehrin ileri gelenleri 2 Kasım 1919’da Fransızların Antep’teki komuta merkezine gider, şikayette bulunurlar. Hafif tehditvari bir üslupla olabilecekleri anlatır, vebali üzerlerinden atarlar. İngiliz ve Fransız komutanları ortak imzayla bir beyanname yayınlar, bundan böyle güvenliğin “kesinkes” sağlanacağını duyururlar. Ancak değişen bi şey olmaz.

Bundan birkaç gün sonra Fransızların Adana’da bulunan Valisi Albay Bremond, Cebel-i Bereket (Osmaniye) komutanı Andre’yi, “Goueveneur Militaire Monsieur” sıfatıyla Maraş’a atar.

Ermeniler Andre’yi parlak bir törenle karşılar (26 Kasım 1919) önceden hazırladıkları büyük bir Fransız bayrağını açarak “Yaşasın Fransa, Yaşasın Kilikya” sloganlarıyla ortalığı yıkarlar. Ermeni kızları zafer şarkılar söylerken, yeni yetme kopiller Türklere küfür yağdırırlar.

Çatışmaya çeyrek kala
Guvernör ve mahiyeti cizvit rahiplerinin çaldığı marşlar eşliğinde Maraş’a girerler. Jandarma Bölük Komutanı Mahmut Bey, Andre ile tercümanından başkasını hükümet binasına almaz.

Guvernör Andre, Mutasarrıf Ata Bey’le bir müddet görüşür. Adam ilk elde kaleden Türk Bayrağı’nı indirtmeye kalkar. Ancak Ata Bey asla geri adım atmaz monşeri eli boş yollar.

Hani yenilen pehlivan güreşe doymaz derler ya Andre “rövanşı almak” ister. Eşrafa birer tezkere çıkarıp, Kadir Paşa Konağına çağırır. Maraşlılar Boğazkesen Camii’nde toplanır ve bu şımarık adamın davetine icabet etmeme kararı alırlar. Guvernör buna çok bozulur, tehditkâr bir dille, toplantının Cumartesi günü Belediye binasında yapılmasını emreder, eser gürler, tehditler peş peşe yağar.

Hayır mösyö!
Aynı gün akşamı (27 Aralık 1919) Ermeni liderlerinden Hırlakyan’ların evinde bir ziyafet tertip edilir. Yemekler neşeyle yenir, kadehler şerefe kalkar. Şarkılar, marşlar, şuh kahkahalar... Andre çakırkeyf olunca baloyu açmak için ortaya çıkar. Bir el işareti ile orkestrayı susturur, Ermenilere methiyeler düzen bir konuşmadan sonra herkese iyi eğlenceler diler ve Agop Hırlakyan’ın torunu müstakbel Ermenistan Prensesi Osep kızı Helena’yı dansa davet eder. Militan kız “Maalesef mösyö” der, “sizinle dans edemeyeceğim için müteessirim, zira kendimi hâlâ esir ve zelil görüyorum. Kalesinde Türk Bayrağı dalgalanan bir memlekette Fransızların hakim olduğunu, bizim emniyet ve hürriyet içinde yaşadığımızı kim iddia edebilir ki?”

Baş döndürecek kadar güzel bir kız olan Helena tarafından reddedilmek Andre’ye çok koyar. Koca Guvernör, bu basit zokayı yutar ve “O bayrak indirilsin!” diye haykırmaya başlar. Askerler kaleye koşarken Helena kendini Andre’nin kollarına atar. Çalgılar çılgınca çalar, içkiler su gibi akar. Artık piste çıkan çıkana, sabahlara kadar oynar kıvırır, dökecek kurt bırakmazlar.

28 Kasım 1919 Cuma sabahı Maraşlının en kara sabahı olur. Kale burcunda bayrağını göremeyen Türkler adeta yıkılırlar. Kısakürek ailesinden Avukat Mehmet Ali Bey, kalenin karşısındaki evinde hasta yatmaktadır. Nazlı hilali göremeyince kaleme sarılır, bir beyanname yazar. Bunları çoğaltır Ulucami, Çarşıbaşı Camii, Sarayaltı Camii ve Arasa Camii’nin görülebilecek yerlerine asarlar. Cuma namazına gelenler çok heyecanlanırlar.

Âlem-i İslâm’a Hitap
Ey millet-i necibe-i Osmaniye, vaktine hazır ol. Müminler 1300 küsur seneden beri Hazret-i Allah ve Peygamber-i Zîşan uğruna can verdiler. Ecdadımız kanı pahasına bu kaleyi fethettiler ve burcuna Al Sancağı diktiler. Fransızlar bayrağımızı indirip, yerine kendi bandıralarını çektiler. Şimdi bunu yerine koyacak birkaç yüz gayretli Müslüman yok mu? İğtişaş (coşkunluk) yapmayalım, yalnız pür vekar ve azamet olarak Al Sancağımızı yerine koyalım ve tekrar kemal-i mehabetle avdet edelim.

Korkma!... Korkma!... Seni buradaki birkaç Fransız kuvveti kıramaz. Sen mütevekkilen Alellah kendi mevcudiyetini gösterecek olursan, değil birkaç Fransız, hatta bütün Fransız milleti de kıramaz.”
28 Teşrin-i Sani 335

Cuma hür olana!
O gün sanki bir ses halkı Ulucami’ye çağırır, nasıl bir kalabalık iğne atsanız yere varmaz. Ezan-ı Muhammedi okunur, sünnetler kılınır. Rıdvan Hoca ayaklarını sürüyerek minbere çıkar ve “benden hutbe okumamı beklemeyin” der, “zira hürriyeti olmayan bir millet Cuma Namazı kılamaz!”

Caminin içinden bir gürültüdür kopar. Şerbetçioğlu Mehmet “Sancağı çıkarın” diye bağırır, cemaat minberdeki sancağı kaptığı gibi dışarı çıkar. Kalabalık sel gibi kaleye akar. Tekbir ve tehlil sesleriyle kaleye ulaşırlar. Fransız jandarmaları, silahlı bir çatışmayı göze alamaz, arka kapıdan kaçarlar. Zalhocaoğlu Osman bir kenara atılan Türk Bayrağı’nı hürmetle öpüp başına koyar “Allahuekber!” diyerek yerine asar. Birkaç el silah atarak bayrağı selamlar ve dönüp namazlarını kılarlar.

O nasıl bir namazdır, nasıl anlatsak. Ağlamayı unutan bir millet doya doya hıçkırır, seccadeler gözyaşına kanar...

BAYRAĞA ÇARPINCA...

Ulucami’den boşalan cemaat bir anda kaleyi ele geçirip nazlı hilali göndere asınca Guvernör Andre hükümet konağının önüne gelir ve Mutasarrıf Ata Bey’le tartışmaya başlar.

Guvernör’ün Ermeni tercümanı Vahan söze karışarak “Bir bez parçası için bu kadar gürültü çıkarmaya ne lüzum var” deyince halk hiddetle üstüne yürür. Ansızın tekme tokat yağınca Vahan fena tırsar. Bunun üzerine Guvernör’ün yaveri kamasını çekip erkeklenmeye kalkarsa da Nacarların Mehmet, kâfirin bileğine yapışıp, kamayı alır. Kocabaşların Nacioğlu Mahmut peşpeşe patlattığı Osmanlı sillesi ile adamı buruşturup kenara atar. Guvernör Andre donar kalır, zira Türk jandarmaları süngü takmış beklemektedirler, bir işarete bakarlar. Mutasarrıf Ata Bey bir el hareketi ile çatışmayı durdurur ve sükuneti sağlar.

“Guvernör’ünü ve yabancı askerlerini derhal şehirden at! Eğer sen bunları yapabilecek kudrette değilsen, biz yapacağımızı biliriz” diyen Maraşlılara “acele etmeyin” der, “bizim de bir bildiğimiz var.”

İşte tam da o gün İslahiye’den Maraş’a gelmekte olan bir Fransız müfrezesi, Türkoğlu’nda pusuya düşürülüp imha edilir ki, Maraşlıların kuru gürültü olmadığını herkes anlar.

Ertesi gün dükkanlar açılmaz, pazar kurulmaz. Guvernör yanına tercümanını alarak sokağa çıkar. Aklı sıra ziyaretlerde bulunacak, halkı iknaya çalışacaktır. Ancak Maraşlılar onun yüzüne bile bakmaz, muhatap alıp tek kelime konuşmazlar. Nakip Camii önünden geçerken Aşıklıoğlu Hüseyin adlı kendi halinde bir genci çevirip sorar: “Bir bayrak için bu kadar gürültü çıkardınız. İstesem hepinizi yok edebilirdim, yapmadım. Yarın top tüfek kullanacak olsam nereye kaçacaksınız? İnsan çoluk çocuğuna acımaz mı?”

-Bayrağı görmemek için ya kör olmak ya da ölmek lazım. Kör olmadığımıza göre bizi öldürmen gerek. Maraş bize mezar olmadan, size gülzar olmaz!

Guvernör Andre’ye bu yeter, başını manalı manalı sallar, adeta karargâhına kaçar.

Harp mi lütuf mu?
Andre, 29 Kasım 1919 Cumartesi günü şehrin ileri gelenleriyle, ilim adamları, daire müdürleri, hakimler, komiser ve jandarma komutanı ile bir toplantı yapar ve “ben memleketin imarına, tımarına, ahalinin refah ve mutluluğuna çalışıp lütufla muamele edecektim. Dün kuvve-i işgaliyem aleyhine kıyamda bulundunuz. Eğer isteseydim, bayrak için kaleye hücum edenleri makineli tüfekle taratabilirdim. Binlerce adam ölür ve yaralanırdı. (Sağ kolunu kaldırırarak) Bakın bu kolum kuvvettir, (sonra sol kolunu kaldırır) şu kolumda lütuf! Siz hangisine sarılmak istiyorsunuz? Amacınız harp yapmak mı, af dilemek mi? Söyleyiniz!”
Şeyh Ali Sezai Efendi söz alır.

-Dört yüz küsur sene evvel Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa Devleti ve Milleti hakkındaki iyi niyet ve himayeleri tarihi hakikattir. Osmanoğulları Fransızları adil, medeni ve dost olarak tanıdılar ve mekteplerde lisanınızı okuttular. Sizden evvel İngilizler de şehre girdi, ama hükümet işlerine karışmadılar. Dini ve millî sembolümüz olan sancağımıza el uzatmadılar. Siz tarafsız hareket edeceğinize dair beyannameler yayınlamanıza rağmen aksine hareket ediyorsunuz. Ermenilerin işlediği hunharca cinayetleri görmezden geliyorsunuz. Bakın benden söylemesi bir daha sancağa dokunursanız bu halkı kimse tutamaz.

Guvernör, Mutasarrıf Ata Efendiyi gösterip “Milletin galeyanına o sebep oldu” deyince; Ali Sezai Efendi “Hayır” der, “hadisenin müsebbibi sizsiniz. Size İslâm ülkelerinden senede iki bayram ve haftada bir Cuma Namazı kılındığı, bayrağın milletimizin istiklâl ve şerefinin alameti olduğu anlatılmadı mı?

Andre “İnanın ben sancağın mütekidat-ı diniyenizden (dini inançlarınızdan) olduğunu bilmiyordum. Bilseydim kaleye asker koymaz ve onu kaldırtmazdım” dese de Ermenileri arkalamaya devam eder ve işin çivisi çıkar.

Bayrak olayında gururu kırılan Fransızların, yeni hamlelerle vaziyeti kurtarmaya çalışacakları aşikardır.
Bu yüzden şehir eşrafı Veziroğlu Mehmet’in evinde toplanır, aralarında İlyas Zade Refet Efendi, Belediye Reisi Bekir Sıtkı, Hacı Naci ve Hacı Ahmet, Şişman Zade Arif, Dede Zade Mehmet, Hacı Nuri, Hafız Ali, Hacı Mustafa, Kısakürek Hacı, Fatmalıoğlu Derviş, Hüdayi Tahsin, Çanakoğlu Hüseyin ve Mühendis Abdüllatif Bey’lerin bulunduğu bir heyet kurarlar. “Milletin ve vatanın selameti uğrunda feda-i can edeceklerine, hainlere (velev ki öz kardeşleri olsa bile) acımayacaklarına ve sır saklayacaklarına” yemin eder, ölümü göze alırlar.

Derken Şekerli ve Hatuniye semtlerinde de teşkilatlanır, hepsi birleşip “Merkez Heyeti”ni kurarlar. Başkanlığa Arslan Bey’i getirir şehri on bölgeye ayırırlar.

Teşkilat şart
Bunlar derhal işe girişir, para, erzak toplar, silah teminine çalışırlar. Tüccarlardan Hacı Nuri Bey hesap defterini tutar, Jandarma Komutanı Yüzbaşı Mahmut kurmay hassasiyeti ile planlar yapar.

Guvernör Andre az hin değildir, teşkilatı ortaya çıkaramasa da bir şeyler döndüğünü anlar. Ermenilerle fazla yüz göz olduğu için pişmandır, zira bunlara iyilik yaramaz. Hatta cazibesi ile baş döndüren müstakbel Ermeni Prensesi Helena Hırlakyan’ın bile adını anmaz. Maraş’ın karışacağını hisseder ve bir an önce buradan yırtmanın yollarını arar. Paris’teki dostlarını araya koyarak tayinini çıkartır 30 Kasım 1919 günü Antep’e gidip yeni görevine başlar.