Komşudaki Darbeci HAFIZ ESAD

|

Bilirsiniz, bazı dine mesafeli isimler, İslâmiyet hakkında konuşmaktan çekinir ama Araplara rahat sataşırlar. Yüzlerini ekşiterek “aman aman! Ne Şam’ın şekeri ne Arab’ın yüzü” der, belki de yeryüzünde bizi en fazla seven insanları aşağılarlar.

İşin hakikati Şamlılar tatlıyı güzel yapar ve Suriyeliler gerçekten dostturlar. Bizim gibi yer, içer, aynı şeylerden heyecanlanırlar. Halepli kebapçıyla, Şamlı türbedarla Anadolu insanının bir meselesi olamaz. Kara yoluyla Harameyn’e giden hacılarımız hâlâ Hama’da, Humus’da boyunlarına sarılıp ağlaşan yerlileri anlatırlar. Nitekim yurtsuz vatansız kalan Osmanlı Hanedanını da onlar ağırlar, adeta bağırlarına basarlar.

İyi de diyeceksiniz “Ya o bölücülere verdikleri destek, ya o kamplar, silahlar?”

İşte sözü oraya getirmeye çalışıyoruz ya, eğer halkla, iktidarı karıştırırsanız bu sorular çok artar. Hafız Esad, teorisyenliğini Mişel Eflak adlı bir Frenk’in yaptığı BAAS ideolojisinin militanıdır. Orduya, polise, istihbarata sadece kendi adamlarını yerleştirir, Saddam’ınkine benzer bir aile şirketi kurar. Lâkin ona kızıp da milyonlarca dostu incitmek bize yakışmaz.

Baştan alırsak
Hafız Esad, Lazkiyeli bir Batıni çocuğudur o da akranları gibi Hasan Sabbah ve Reşidüddin Sinan’ın kahramanlıklarını (!) dinleye dinleye büyür. Melikşah’a, Sultan Baybars’a, Selahaddin Eyyubi’ye ve Yavuz Sultan Selim’e söver sayar. Haliyle Türklere sıcak bakamaz. Kimin oğludur, nerede okur, tembel midir, çalışkan mıdır? Bunlar önemli de değildir, hem hiç konuşulmaz. Zaten onun hikayesi 1958 yılında pilotluk eğitimi için gönderildiği SSCB’de başlar. Rusya’da “gece uçuşu”nun yanı sıra “bulanık suda balık avlamayı” da öğrenir, sosyalist fikirlerle donanıp yurduna döner ve sağda solda fısıldaşıp ekibini kurmaya bakar.

Ancak onu “kışlaya siyaset sokmaktan” suçlu bulur, “Nasırcı” diye yaftalayıp ordudan atarlar (1961). Esad da gider BAAS içinde aktif çalışmalar yapar, partinin askerî kanadını derleyip toparlar. Nitekim bünyedeki ılımlıları tasfiye eder ve Nurettin el-Attaşi önderliğinde iktidara koşarlar. (1968) Esad’ın partiye verdiği emekler zayi olmaz, orduya general rütbesi ile döner ve kabinede Savunma Bakanı olarak göreve başlar. Kahramanımız ilk ziyaretini elbette Moskova’ya yapar.

O günlerde Suriyeliler bir yol ayrımındadırlar, halk Filistinli gerillalarla Ürdün ordusu arasında çıkan çatışmalarda hangi tarafı tutacağını tartışırken Esad, Nusayri azınlığın örgütlü gücünü (ki bunlar zamanında Fransız işgalcilerle iş birliğine girdikleri için zengin ve imtiyazlıdırlar) arkasına alır ve ihtilal yapar (Kasım 1970). Ardından “göstermelik” bir halk oylaması ile ölene kadar Devlet Başkanlığına el koyar. Halbuki ülkedeki (Batıni olsun olmasın) tüm şiilerin nüfusu %10’u bulmaz. Haydi Hıristiyanların da oyunu aldı diyelim taş çatlasa % 20’yi aşamazlar.

Rus’tan dost...
70’li yıllarda, Suriyeliler, topraklarını işgal eden Yahudilere fena takarlar. Orta Doğu’da barış yanlısı politikalar güç kazanınca ABD bir “sus payı” verilmesini ister ve İsrailliler Kunaytra’yı (Burası aslında bir Türkmen bölgesidir) Suriye’ye bırakırlar. Hafız Esad da, zafer kazanmış komutan edası ile törenler yapar.

Esad’ın yıldızı ne Türkiye ile barışır, ne de diğer komşularıyla dostluk kurar. Bir Başka BAAS’çı Saddam’la bile anlaşamaz, 1973’te bir avuç Yahudi’ye yenilince Mısır’la da yolları ayırırlar.

Hal böyle olunca yapayalnız kalır ve çareyi SSCB’nin kanadı altına sığınmakta arar. Ancak Rusya’dan aldığı silahların borcunu (4 milyar dolar kadardır) ödeyemeyince gayri nizami işlerde Sovyetlere taşeronluk yapar. Adam, “Kremlin’in valisi gibi” çalıştığı için pervasızdır, arkasına Kızıl orduyu alınca erkekliği tutar, teröristlere, bölücülere aşikare destek sağlar. “Çakal” Carlos bile, General el-Hayli’nin emrinde çalışır, bir başka terörist Nicolas Bechara ise Muhaberat Karşı Casusluk Bşk. Adnan Hamdani ile ortak eylemler planlar.

Şer ittifakı
Ordumuz (974) Barış Harekatı ile Kıbrıs’a girince Yunanistan ile Suriye, Türkiye’ye karşı bir ittifak kurarlar. Nitekim Suriye ajanları Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ta at koşturur, Andreas Papandreu’nun adamları ise Bekaa Vadisi’nde eğitim alırlar. Suriye’nin Atina Büyükelçisi Ali Medeni Yunanistan istihbarat teşkilatı EIP ile Muhaberat’ın arasını bulur, el ele verip başımıza çorap örmeye çalışırlar.

İşte bu tarihten itibaren, Türkiye’de faaliyet gösteren bölücü ve aşırı sol örgütler kontrolden çıkar, 12 Eylül öncesi sokaklarımızı kana boyarlar.

Esad, Sovyetler Birliği’nden her istediğini koparır, ordusunu uzun menzilli silahlar, T-72 tankları ve MİG-25 savaş uçaklarıyla donatır. Ruslar da ülkeye çöreklenir, Lazkiye limanını “kendi üsleri gibi” kullanırlar. Suriye-SSCB ittifakı Kafkasya ve Orta Doğu’daki Ermeni eylemcilerin de önünü açar. Esad’ın arabuluculuğunda; ASALA ile Ebu Nidal ortak eylem kararı alırlar. Ermenilerin hamiliği ile tanınan Fransızlar bu ittifaka göz yumarlar, lâkin Fransa’da eylem konulmaması şartıyla...