Tahta Bacaklı General KLUG VON KLUGENAV

|

18. asırda Rusya’nın muhteşem bir ordusu vardır ama 300 bin askeri Kafkasya batağına saplandığından, Osmanlılar, İngilizler ve Fransızlar için tehdit olmaktan çıkar. İskandinav ülkeleri ve Asyalı Müslümanlar nefes alırlar. Petersburg, huzura hasret kalır, ekonomi çamura batar. Çar Nikola, Şamil’le oturup Şamil’le kalkar, işi gücü bırakıp onu ele geçirmeye bakar.

Şeyh Şamil sığınacağı beldenin hedef olacağını bilir, bu yüzden gönlündeki dergâhı meskûn mahallere kurmaz. Nitekim bir ara öylesine uğradığı Aşilta’da taş üstünde taş kalmaz. Ruslar evleri, bahçeleri yakar, hayvanlara bile acımazlar.

Şamil komuta merkezini Ahulgoh denilen müstahkem bir mevkiye taşır ama kale beklemekle oyalanmaz, hiç umulmadık yerlerde ve beklenmedik anlarda ortaya çıkar, direnişi ötelere yayar.

Mücahidin fiyatı!
Çar 1. Nikola, olup bitenleri çaresizlikle izler, uykuyu, muykuyu unutup, sıhhatini bozar. Ta ki birileri gelip “herkesin bir fiyatı vardır” diye fısıldayıncaya kadar. İş biliciler mânâlı mânâlı göz kırpar, parmaklarını birbirine sürtüp “mangır” işareti yaparlar. Öyle ya binlerce asker beslemektense bir adam ayartmak daha ucuza çıkar.

Bu fikir Nikola’yı gitgide sarmaya başlar. Ünlü Rus ediplerini sarayında toplar, baş başa verip kusursuz bir “hitapname” yazarlar. İyi de bunu Şamil’e kim okuyacaktır? Dışişleri Nezaretinde bir sürü monşer kılıklı vardır ama Şamil, karşısında kendisi gibi mert birini görmek ister, en ufak falsoda işin tadı kaçar. Çar kime danışsa “Klugenav’dan şaşma” derler ki aklı olan öyle yapar.

Klugenav boylu poslu bir askerdir, serttir, disiplinlidir, savaşmayı bilir. Napolyon’un bile tozunu atar. Klasik generallere benzemez, fukara köylerde erzak dağıtıp taraftar kazanmaya bakar. Bir bacağını Dağıstan güllesiyle kaybetmesine rağmen cepheyi bırakmaz, kalan ömrünü saraylarda geçirebileceği halde emekli olmaz. Hepsi bir yana açık açık “Dağlılara yenildik, halimiz içler acısı” der, General Feze gibi pembe raporlar yazıp yalakalık yapmaz.

Çar, Klugenav’ın bu işi kıvıracağından emindir, hoş başka da bir isim bulamaz. Nitekim itina ile kaleme alınmış nutku generalin eline tutuştururlar. Ki onlara göre böylesine bir hitaba kimse karşı koyamaz.

General, Şeyh Şamil’le görüşebilmek için kırk yerde aracı arar ama Şeyh muhatap bile olmaz. Bir istişare toplantısında naipleri “bu adamı dinlemekte yarar var” deyince “gelsin görüşelim” buyururlar. Şeyh Şamil, Klugenav’ı maiyetiyle berâber, Sulak Nehri civârında karşılar (1837). Ünlü Generali yere serdiği yamalı bir yamçı üzerine oturtur, kâfire değer vermekten şiddetle kaçar. General, İmam Şamil’i büyük bir tâzimle selâmlar. Gümüş muhafazasından Çar’ın mektubunu çıkarır ve kasideye benzeyen nutku vurgulaya vurgulaya okur, ağzından bal damlar.

İmparator hazretlerinin, Şamil’e nasıl hayran olduğundan girer, müridlerin vatanperverliğinden çıkar. Güya Çar, kanlı tecrübelerden sonra Şeyh Şamil’in kudretine inanmış hata yaptığını anlamıştır. Şimdi Çarlık hazinelerini emrine sunmalı, başına “Hanlık” tacı koymalıdır. Bütün bunlara karşılık “azıcık saygı” ve “dolu dolu dostluk” arzular. Bundan böyle Ruslarla Dağlılar kol kola girmeli ve kardeşçe yaşamalıdırlar...

Ama İmam Şamil, Çar’ın bu veciz nutukla “bırak bu işleri, zaten yoruldun, daha ne zamana kadar çarpışıp duracaksın? Taç, taht ne istiyorsan vereyim, takıl bana, hayatını yaşa” demek istediğini iyi anlar. Bol keseden rütbeler, yetkiler, malikaneler vaad eden iğrenç mektubu dinlerken sıkıntı basar. Ne zaman ki müezzinin sesini duyar, tereddütsüz ayağa kalkar. Eliyle “sen bunları külahıma anlat” gibi bir işaret yapar ve “namazım geçmesin” deyip mescide doğru yürümeye başlar.

Klugenav cascavlak kala kalır “Çar’a ne hesap veririm” endişesi ile Şamil’in önüne geçer. Aleyhte ya da lehte birkaç kelimelik cevap almaya çabalar. Şeyh, hırsından kızaran Klugenav’a: “General! Git, o Nikola’ya söyle, senin yerinde kendisi olsaydı bu alçak teklifleri yedirir, cevâbımı kırbacımla verirdim. Kafkasyalıların kalblerinde kök salan zafer inancını kazımadıkça, bu mübârek topraklara ayak basamazsınız. Bütün âilemi kılıçtan geçirseniz, zürriyetimi kurutsanız ve en son tebaamı öldürseniz dahi sizinle savaşacağım”.

Klugenav mesajı korka korka Petersburg’a iletir ama Çar bu adımın atılabilmiş olmasını bile başarı sayar. İkinci bir görüşme için Başkumandan Feze’yi İmâm Şâmil’in peşine takar. Feze de topu yine Klugenav’a atar.

Zira o günlerde Çar Nikola’nın Kafkasya-Gürcistan seyahati mevzu bahistir, böylesi nazik bir anda yörenin “süt liman” olmasını arzular. Şamil’i telli pullu davetiyelerle Tiflis’e çağırır, vaadlerine vaad katar.

Bir şans daha...
Çar, aklı sıra “Kafkas Kartalı”nı okşaya okşaya kafese sokacak, sırtına atlas kaftan, cebine sahtiyan keseler koyacak, göz kamaştıran kadınlarla tanıştırıp işi bağlayacaktır. Kafkasyalıları yakinen tanıyan General Klugenav, Şamil’le yapılacak mülakatlardan netice çıkmayacağını adı gibi bilir ama o bir askerdir denileni yapar. Şamil’e Karanay Beylerinin tavassutu ile ulaşır yeni bir randevu için çırpınmaya başlar. Şeyh, bu işin dallandırılıp budaklandırılmasını anlayamaz, “Generale söyleyin” der, “bizimle görüşmek isteyen Çar’ın hükmünün sökmediği dağlara çıkar. İstediğiniz zaman konuşabiliriz, bunun için aracılara ne gerek var?”