Sıra Dışı Subay ALBERT BAYO

|

Alberto, Küba doğumlu bir İspanyoldur, Babası (Albay Bayo) İspanyol ordusunun sevilen subaylarından biridir ve savaşın ne demek olduğunu iyi bilir. Uzun yıllar Amerikalılarla çatıştıktan sonra Kanarya Adalarındaki garnizona bakar. Büyük oğlu Celestino da Hava Kuvvetleri’nde pilotluk yapmaktadır ve ona sorarsanız bir evden iki asker yeter de artar.

Kısacası Alberto’yu kışlada görmek istemez, onu başka mesleklere özendirir, hatta doğru dürüst bir tahsil yapsın diye New Orleans’a (Amerika’ya) yollar. Ancak Alberto babasının ve ağabeyinin izinde gider, henüz ondört yaşında askerî okula girer ve Madrid Piyade Akademisi’ni bitirerek kıtaya çıkar (1915)

İşte tam o günlerde ağabeyi Celestino bir tayyare kazasında ölür (İspanya’nın ilk hava kaybı). Teğmen Alberto’yu ağabeyinin hatırına (Kralın özel izniyle) hava kuvvetlerine alır, kokpite oturturlar.

Uzun ve zorlu eğitimlerden sonra çift kanatlı bröveyi göğsüne takar ve “tamam oldun” buyururlar! Eh artık çakı gibi bir pilottur, cakalı bir üniforma, şeritler, apoletler, beyaz eldivenler ve gıcır gıcır botlar... Ohhhh kıskananlar çatlasınlar! Bırakın yürümeyi adeta alçaktan uçar. Genç kızlar değişik bahanelerle önüne çıkar, mendil peşkir düşürür, baygın baygın yüzüne bakarlar. Mesai desen keyifler keka! Sabah masasına oturmadan kahvesi önüne gelir, şöyle gazetelere filan bakar. Ufak bir brifingin ardından gökyüzüne tırmanır ve neredeyse bütün ülkeyi turlar. Dağlar, denizler, ovalar... Akça pakça bulutlar... Bedavadan gezer tozar, devlet kesesinden yer içer keyfine bakar. Cebinde hatırı sayılır bir maaş, itibar istemediğin kadar... Ancaaak...

Haydi aslanım!..
Ancak, yatağında keyifle uyuduğu bir sabah alacasında kapıyı yumruklar, apar topar evinden alırlar. Daha mahmurluğu geçmeden amirlerin karşısına çıkarırlar. Omzu kalabalıklar alışılageldiği gibi mevzuyu “biz bugünler için varız” cümlesiyle açar ve elbette Kral Hazretleriyle ulu büyük dedelerine bağlılıklarını sunarlar. O güne kadar yüzüne bakmayan generaller “aslansın, kaplansın” der iltifatlar yağdırırlar. Arkadaşça omzunu tutar, sırtını sıvazlarlar. Doğrusu Alberto’yı gaza getirmeyi başarırlar. Bizimki “Saygıdeğer Ekselansları”nı üzen yalın ayaklı direnişçilere haddini bildirmek için sabırsızlanmaya başlar. Tayyaresini pist başında bulur ve Kuzey Afrika’ya doğru yola çıkar. Ancak belirtilen koordinatlara attığı mermiler tatbikatta kullandıklarına hiç benzemez, ıslak maytap gibi tüter ne alev ne de gürültü çıkarırlar. Düştükleri yerde acı sarı bir duman sızar o kadar...

Bayo bombaları boşaltır ama yüreğinde inceden bir sıkıntı kıpırdar. Havaalanına inince ilk işi teknisyenleri bulmak olur ve bunların “ne menem bombalar” olduğunu sorar. Ona “zararsız maddeler” der atlatmaya çalışırlar, “Araplar biraz uyuyacak o kadar!”

Bayo’nun içine bir kurt düşer, bu üstün körü izahlarla rahatlayamaz. Riskli olmasına rağmen mermileri imal eden kimyagerlere ulaşır aynı soruyu onlara da sorar. Cevap korkunçtur! Bu sis bulutunun gezindiği yerde herkes, hatta kediler, keçiler ve develer kör olacaktırlar. Bayo gizli servisteki arkadaşlarından bombardıman sonrası Fas’ta neler olup bittiğini öğrenir ve aldığı haberlerle saçını başını yolar. Sivil halk perişandır, bebelerle, dedeler kabristandaki yerlerini almıştırlar. Gençler el yordamıyla dolaşmakta, analar yanık yanık ağlaşmaktadırlar.

Adı asiye çıkar
Bayo aklına ilk geleni yapar. Alır eline kalemi, hiyararşi zincirini hiçe sayarak Krala bir mektup yollar. Karşılığında “bu sefiller için niçin üzüldüğünüz anlaşılamadı” gibi kuru ve kaba bir cevap gelir ki, umursamazlığın bu kadarı acısına acı katar. Artık insanlığından utanır, tutar İngiliz ve Fransız gazetelerine mektuplar yollar. Şikayet köşelerinde Hanedana verir veriştirir, ne zalimliklerini, ne ahmaklıklarını koyar.

Zaten canı burnundadır bir de General Gonzalez Gallarza adlı bir kartoloz kız arkadaşına sulanınca hepten çileden çıkar. Generali efendi efendi ikaza kalkışırsa da muhatabı pişkin pişkin sırıtır ve yıldızlarını gösterip “haddini bil!” diye azarlar. Gerginlik artınca eller kılıçlara gider ve dövüş başlar. (İspanya’da yapılan son düello) Alberto Bayo ihtiyar zamparayı belki kırk yerinden zımbalar, adamı elinden zor alırlar. Bunu duyan Kral, Bayo’yu deliğe tıkar. Eğer herif katır gibi dayanıklı çıkıp da üç hafta sonra ayağa kalkmasa, zindandan zor yırtar.

Artık bu disiplinsiz subayın sürülme vakti gelmiştir, önce pilotluktan tard eder ve “bir an önce gebersin” diye Fas’a yollarlar. En civcivli mevzilere iteler, “başının çaresine bak” buyururlar.

Alberto Bayo, sık sık baskın yediği mücahidlerin bilgi ve maharetine hayran olur. Araplar hiç beklenmedik anlarda ve ummadık yerlerde ortaya çıkmakta, işlerini bitirip kaybolmaktadırlar. Basit malzemelerden müessir silahlar yapmakta ve bir avuç adamla koca tugayları bunaltmaktadırlar. Nitekim Bayo da pusuya düşmekten kurtulamaz, ağır yaralanır ve gözünü sıhhiye çadırında açar...