Kızıllar Arasında SULTAN GALİYEV

|

Bir zamanlar Rus elçileri Osmanlı sarayından gelen ret cevabını bile öper başlarına koyar, adeta çalar oynarlar. Bir insan talebi geri çevrilince niye sevinir? Zira bir vezirle görüşmek onlara yeter de artar. Normalde kaale bile alınmaz, “git derdini Kırım Hanı’na anlat” buyururlar. Hani büyük firmaların “distribütörümle muhatap ol” dedikleri hesap.

Amerikalılar ise Cezayir Dayısı ile yüzgöz edilir, ona haraç vermeden Akdeniz’de gemi dolandıramazlar. Keyif dayınındır, isterse “he” der, dilerse “yasak!”

Gün olur, devran döner, İvanlar, Conyler sömürüyle güçlenir, Türkler Anadolu’ya kısılıp kalırlar. Asyalı soydaşlarımız da zordadır, zamanında Çar’a hesap soran Tatarlar, adam yerine konmazlar.

Ruslar, Volga, Kama, Sesma Nehirlerinin suladığı mümbit toprakları Müslümanların elinden alır (16’ıncı yy), asillere dağıtırlar. Sadece Kazan Piskoposuna 400 köy düşer, burada göçebe Rusları çalıştırır, ekseriyeti ele geçirmeye çalışırlar. Hele Deli Petro ne kadar işsiz güçsüz varsa Tataristan’a yığar. Dağdan gelen bağdakini kovar, Kazan’daki 536 camiden, 418’ini yıkar (ki bu camileri çok sanatlıdırlar) taşlarını kilise inşaatlarında kullanırlar. İsyanlar isyanları izler, garipler ata topraklarında devlet kuracakları günün hayaliyle yaşarlar.

Ceditçi fitnesi
Topraklarını kaybeden Tatarlar mecburen sanayi ve ticarete atılır ve parayı bulurlar. Çocuklarını Buhara medreselerine yollar, iyi yetişmelerini sağlarlar. Ancak geçtiğimiz asırda aralarından çatlak sesler çıkmaya başlar. Ceditçi (yenilikçi) denilen güruh “Asya arabasından inelim, Avrupa makinesine binelim” diye yırtınırlar. Herkesin “tefsir ve ictihad yapmasını” arzular, “reformist” olduklarını saklamazlar. Durup dururken medreselilere saldırır, cephenin bölünmesine sebep olurlar.

Bu arada Çarlar, Tatarların para kazanmasına dayanamaz, devlet destekli firmalarla haksız rekabete başlarlar. Hele buharlı makinelerin devreye girmesi ile işin çivisi çıkar. Ruslar işsiz kalan Tatarları pis ve ağır işlerde kullanır, üç kuruş verip canlarını çıkarırlar. Cemiyetlerini dağıtır, gazetelerini basar, mekteplerini kapatırlar. Duma’daki Tatar mebusların sayısı düşer, meclise girenler de diyalogcu kesilir, Çar’a piyaz yaparlar. Petesburg sosyetesinde yerini alır, balolarda kırıtırlar. Milletin derdi onları hiiiç ırgalamaz. Ortalıkta misyonerler cirit atar, hangi taşı kaldırsan altından bir papaz çıkar.

Gelen gideni
Belki de bu yüzden Tatarlar sola meyyaldir, “halkların kardeşliği” ve “işçi iktidarı” gibi büyülü sloganlara bigane kalamazlar.

Sovyet devriminin yaklaştığı günlerde sadece Tatarlar değil, Özbekler, Kazaklar, Azeriler de kararsızdırlar. Gençler “düşmanımın düşmanı dostumdur” mantığı ile Komünistlere yanaşırlar. Evet Bolşevikler de zalimdir ama Çar kadar olacak değillerdir ya!

Lakin olurlar... Kızıllar, Deli Petro’yu ve Katarina’yı bile gölgeler, “Korkunç İvan”ı mumla aratırlar.

Tatarlar diğer Türk boylarından biraz daha farklıdırlar, zamanında Ruslara tahakküm etmenin rahatlığını yaşarlar. Kültürlüdürler, düzgün konuşurlar, işlerini gördürecek adam bulurlar. Komünist felsefe yayılırken de dik durur, Ruslara “Marksizmi sizden öğrenecek değiliz ya” derler.

Eğer alın teri savunulacaksa, emperyalizmle savaşılacaksa (!) onu da onlar yapar. Kızıl Bayrak gazetesini çıkaran Vahidov, Dünya sosyalistlerinin Tatar emekçilerin hakkını arayacağını sanırsa da Galiyev ısrarla “milli” kalmaya bakar. Nitekim yeni bir sosyalizm yorumu olan “Sultangaliyevizm” ile taraftar bulmaya başlar.

Vaat bedava
Öyle ya da böyle, bazı Türkler devrime destek olur. Mesela “Kızıl Muhafızlar” adıyla örgüt kuran işçi Tatarlar, Çar güçlerine saldırırlar. Buna rağmen komünistlere yaranamaz, şaibeli olmaktan kurtulamazlar.
Devrimciler Müslümanlara hiç görmedikleri kadar din hürriyeti vaat eder, hatta Petrograd müzesinde sergilenen Hazret-i Osman’ın Kur’an-ı kerimini vermekten söz açarlar. Tatarlar da buna kanar, “Harbi Şura”yı dağıtır, Başkırtlarla birlikte bir “İdil-Ural Devleti” kurma fırsatını kaçırırlar.

Geleneklere savaş açan Ceditçiler (mesela Baytursun, Musa Carullah) Komünistlere payanda olur, göz göre göre kullanılırlar. Evet, Sultan Galiyev de ezilmiş Doğuyu (Hindistan’ı, İran’ı, Afganistan’ı) devrime çağırır ama körü körüne Ruslara kapılmaz.

Bu arada Türkçe, Arapça, Farsça broşürler hazırlar, Yeni Dünya, Maarif, Çiyan, Azad gazetelerini sınır ötesinde yayar. Düşünün Bakü’den, Siriderya’ya uzanır, Sivas Kongresine bile katılırlar. Bilahare civar ülkelere “kışkırtıcılar” (bu onların tabiri) yollarlar (ki Mustafa Suphi de bunlardan biridir).

Galiyev, Komintern’i İran devriminde başarısız bulur, “bu işi bize bıraksanız bitmişti” der, Rusları beceriksizlikle suçlar. Ona göre komünizmi yaymakta Tatarlar daha şanslıdırlar. Galiyev Kazan’ı açık açık Moskova’nın yerine koyar, aşikare liderliğe oynar.

Saflık bu ya...
Doğrusu Kızıl Mollalar Komünist İhtilali omuzlarken, Ruslar ne şovenlikten vazgeçer, ne de sömürüden cayarlar. Tatar Komünistleri yurt yurt, avul avul, kışlak kışlak dolanıp propaganda yaparken, İvanlar makam kapışırlar.

Tatarlar 50 bin militanla Doğu cephesinin en vurucu gücü olur, Kolçakları (Başkırt milliyetçilerini) dağıtır, taaa Sibirya’ya kadar kovalarlar. Buna rağmen yönetimde yer alamazlar.

Mâlum Kurtuluş Savaşını bitiren Türkiye Batı’ya kucak açar. Ruslar daha iki gün evveline kadar hürriyet mücadelesi veren bir milletin emperyalistlere yaklaşmasını anlayamaz, tutar bunun hesabını (ne alakası varsa) Galiyev’den sorarlar... Peki sonra?

ZİRVEDEN ZİNDANA

Mir Sultan Galiyev, Başkırdistan’ın Sterlitamak bölgesindeki Kırımsakal kasabasına bağlı Elimbetova köyünde doğar (1882). Evet 12 kardeştirler ama muallim olan babaları Haydargali onlarla tek tek ilgilenir, Rusça, Arapça, Osmanlıca ve biraz da Farisi öğretir. İyi yetişmelerini, akranlarından farklı olmalarını sağlar. Annesi Aynilhayat dindar bir kadındır, çocuklarına namazı, abdesti, 32 farzı belletir, boyunlarına Mushaf-ı şerifi asar, mahalle mescidine yollar.

Şüphesiz o yıllarda Mir Sultan da milliyetçidir ve iyi bir Müslüman olmaya bakar. Ancak Kazan Pedagoji Enstitüsü’ne girince Marksistlerin kucağına düşer ve tarifi zor bir bunalım yaşar. Kızıllar bu zeki çocuğu kazanmaya çalışır, onu hususi bir eğitime alırlar. Nitekim kesif propagandanın tesiriyle barut gibi devrimci kesilir, anasından babasından, odundan ocağından soğumaya başlar. Ona sorarsanız Tatar halkının kurtuluşu için devrimci Ruslarla birlikte hareket etmek zorundadırlar.

Okulunu birincilikle bitiren Sultan Galiyev hem öğretmenlik yapar, hem de Ufa Belediye Kütüphanesine bakar. Bu arada Islahatçı Şakirdler hareketine katılır ve Moskova’da yayınlanan Russkij Ucitel gazetesine “Halkın Çocuğu” imzalı makaleler yazar. Derken Mir İslama dergisinde, Söz, Julduz, İl, Vakt gibi Tatar gazetelerinde devrimi savunmaya başlar.

Zehirli zirve
Galiyevler felaket teşkilatçıdırlar, “Savaşçı Tatar Sosyalist Örgütü”nü kurmakla kalmaz, eşi Ravza’yı “Müslime Kurtuluş Hareketi”ne lider yapar. Bunlar bilahare Bakü’ye gider, komünizmden çok şey bekleyen Neriman Nerimanov’un yanında yer alırlar. Galiyev sadece Tatarları ve Başkırtları değil bütün Türk boylarını isyana çağırır. “Yöneticilerinize başkaldırın! Onları kurşuna dizin ve Sovyet saflarına katılın” demekten kaçınmaz.

Galiyev’in o dönemde dine mesafeli durduğu söylenir. Kalbini bilemeyiz ama fırıldaklık yapmaz mesela Ceditçilerden (reformistlerden) hiç hoşlanmaz, şeriatı eğip bükmeye çalışanlarla işi olmaz. Ceditçiler cennetin herkese açık olduğunu söyler, fısktan, fücurdan, küfrden korkanları (Kadimcileri) alaya alırlar. Galiyev dinde reformun dinsizliğe doğru gittiğinin farkındadır, buna alet olmaz. Sosyalizm ve din, devrim ve ibadet, halk meclisi ve cami cemaati... Bu kelimeleri yan yana getirmekte de zorlanır, karşı karşıya getirmekten de korkar. “İslami sosyalizm” gibi bir terimi ağzına bile almaz, ancak Müslümanların öncülük ettiği sosyalist düzeni savunur, ayak sesleri gelmekte olan rejimde yer tutmaya bakar.

Kızıl mollalar!
Galiyev’in kontrolündeki Kızıl Mollalar, Başkırtlar, Kırgızlar ve Azeriler arasında rahat çalışırlar ama Türkistan, Kafkasya ve Özbekistan’da tepki alırlar. Dağıstanlılar ise sırf Çar’a inat ihtilalcilere katılır, “Şeriat süvarileri”yle “komolara” destek olurlar.

Galiyev Müslüman Sosyalist Komitesi’nin lideri Molla Nur Vahidov’la birlikte devrimi omuzlar. Hırsı ve hitabeti ile parti içinde hızla yükselir, Vahidov öldürülünce meydan ona kalır. Hele Narkomats’ın yayın organı Jizn Natsionalnostey’in editörlüğünü de kapınca kapılar ardına kadar açılır, basamakları hızla tırmanmaya başlar. Merkezi Müslüman Komiserliği, Müslüman Askeri Kollegiyumu derken Lenin, Troçki, Buharin ve Stalin’le birlikte zirveye demir atar.

Bu büyük bir güçtür ama ne soydaşlarına ne de dindaşlarına hayrı dokunmaz. Lenin’in başta olduğu yıllarda Müslümanlar Galiyev’den çok şey umar, umduklarıyla kalırlar. Hayat her geçen gün zorlaşır, baskılar bunaltmaya başlar. Bırakın mütedeyyin insanları, partiye çalışanlar bile izlenip diplenir, kızıllara bir türlü yaranamazlar. Moskova isteklerini dikte ettirir, devrimci Tatarlara kimse fikrini sormaz.

Domuzdan post...
Cihan harbinin akabinde Türkiye ve Rusya yakınlaşır. Zira İngilizler Çanakkale’yi geçemeyince Çarlık çöker, boşluk ihtilalcilere yarar. Ruslar da kurtuluş savaşında “emperyalizme baş kaldıran” Türklere destek olurlar.

TC, ilk yıllarında Bolşeviklere sıcak bakar, hatta Taksim’deki Atatürk anıtına iki Sovyet generalini (Mareşal Voroşilov ve General Frunze’yi) kazıyacak kadar. Zaten Türkiye Komünist Fırkasını da Bakü’deki İttihatçılar kurar.

Derken sular durulur ve maskeler yırtılmaya başlar. Görünüşte komünistler her dine ve her millete karşıdırlar ama İslama ve Türklere hepten karşıdırlar. Ortodoks geçmişten ve Slav neslinden gelenler (Ruslar, Rumlar, Ermeniler, Ukraynalılar) kafa kafaya verir, bir Gürcü’yü (Stalin’i) başkan yaparlar. Ancak bir Tatar’ın, Başkırt’ın, Çeçen’in, Çerkez’in yükselmesi sözkonusu olamaz, onları yok sayarlar. Komünist yapılanmada bunca emeği olan Galiyev de rahat değildir, KGB ajanları ensesinden ayrılmaz, bir hata yapsın diye fırsat kollarlar.

Zulüm başlıyor!
Sadece Galiyev mi? Neriman Nerimanof da kullanıldığıyla kalır, Sovyetler Hazar petrolleri üstüne çöreklenir, Azerilere zırnık koklatmazlar. Hele hele Stalin ipleri eline geçirip de ayağını sağlama basınca...

Komünist Enternasyonal içinde iki aktif grup vardır: Yahudiler ve Tatarlar... Yahudiler, Bolşevik Partisi’nin merkez komitesine yedi adam sokar, hatta Genel Sekreterliği (Zinovyev) ele alırlar. Onlar sistemle entegre olmayı başarır, Müslümanlar zorda kalırlar.

Gürcü asıllı Başkan (Stalin) soydaşlarına yer açmak için Ahıskalıları derler toplar, kuş uçmaz, kervan geçmez bozkırlara yollar. Kırımlıları ise bir gece yarısı evlerinden alır, hayvan vagonlarına tıkar. Apar topar Sibirya’ya gönderir, ellerine birer balta sıkıştırırlar. Sibirya’da orman mı biter? Boğaz tokluğuna tomruk kestirir, üç vardiya odun kırdırırlar.

Şimdi Galiyev’e “sen de Türk kökenlisin, anan baban Müslüman” diyecek değillerdir ya, ona da bir kılıf uydurur, “karşı devrimcilik, iş birlikçilik ve rejime muhalefetle” suçlarlar.