Kodesten Saraya! NELSON MANDELA

|

Yıl 1918. Yer Güney Afrika... Umtata civarından bir köy... Köy dediysek, üç beş saz kulübe, beş on keçi, birkaç ağaç. Kadınlar telaşlı telaşlı gelir gider, sıcak su, bez çaput koştururlar. Nitekim ortalığı inceden bir ciyaklama sesi sarar, sarar da köylüler nefes alırlar.

Bayan Zoza acılarını unutur, pembe dilli bebeğini göğsüne basar. Evet o, kabile reisinin üç karısından biridir ama ne farkeder. Burada her şeyi olanlarla, hiçbir şeyi olmayanlar aynı hayatı yaşarlar.

Kabilenin uluları minik bebeğe Mugabe, Mogumbo gibi mahalli isimler koymaya kalkar ama babası “büyük adam olsun diye” İngiliz ismi düşünür, oğlunu “Nelson” diye çağırmaya başlar.

Nelson, siyah üniversitesinde (Fort Hare) hukuk okur ama kimse onu hukuk okudu diye hakim, savcı yapmaz. Yine de babasının hatırını kırmaz eline bir düdük verip sokakları dolandırırlar. Nelson, Johannesburg’da yıllarca bekçilik, polislik yapar ve kenarından köşesinden avukatlığa başlar.

Ada hapishanesine
Nelsonun yolu insanlarla haşir neşir ola ola, siyasete çıkar, ANC (Milli Afrika Kongresi) saflarında yerini alır ve dertsiz başına dert açar. 1948’de parti genel sekreteri olur, 1952’de onu kodese tıkar, bütün haklarını elinden alırlar. Haa kabahati mi? Irkçı İngilizler hangi fiilin, hangi kanunun kaçıncı maddesini ihlal ettiğine bakmaz, suç olarak siyah olması yeter de artar. Sorgusuz sualsiz hapse atar, dilerlerse salar, dilemezlerse içerde unuturlar.

Nitekim devletlünün teki çakırkeyif gününde “koyverin gitsin” buyurur da Nelson dışarı çıkar. Çıkar ama rahat durmaz, 955 yılında Milli Kongreyi yönlendirdiği gerekçesiyle “vatana ihanet” suçundan hüküm giyer. İngilizler siyahların ayaklanmasından korktukları için onu tekrar bırakır, akılları sıra “pansuman” yaparlar. Ancak bu arada ANC’yi kapatır, partilileri dağıtırlar. Nelson’u iki günde bir hakim karşısına çıkarır, kâh grev kışkırtıcılığı yaptığı, kah pasaportsuz çıktığı gerekçesi ile tutuklarlar. Hukukçu olduğu için bunlardan sıyırır ancak ona “anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs” gibi okkalı bir kulp takar, müebbet hapsinde karar kılarlar. Nelson kuyruğu dik tutar “halkı temsil etmeyenlerin yaptığı kanunları tanımak kanunsuzluktur” diye haykırsa da beyazlar bildiklerini okurlar. Onu zincire vurur, Cape Town’a 10 mil uzaktaki Roben Adasına yollarlar. Bu ada hapishanesi Alcatras’tan beş beterdir, gardiyanlar “saldırgan”dırlar ve civarı fıkır fıkır itbalığı kaynar. Roben’den iki yüz yıl boyunca sadece iki kişi kaçmayı başarır, biri jawslara garnitür olur, öbürünün kemikleri bile bulunamaz. İngilizler kum torbası yerine mahkum kullanır, zenci döverek antrenman yaparlar. Zor şartlara dayanamayıp ölenleri bacağından tuttukları gibi okyanusa atarlar.

Siyasetçi siyah...
Nelson Mandela bu adada 27 yıl mahkum kalır elleri patlıyasıya taş kırar. Hapishanede Müslüman mahkumlarla tanışır ki bu özü sözü doğru, yürekli insanlardan çok şey kapar.

O içerde ömür tüketirken sevenleri ülkenin dört bir yanına posterlerini asar, sözlerini duvarlara yazarlar. Başkan Willen Klark gitgide daha popüler olan Mandela’dan tırsmaya başlar, sırf “kahraman olmasın” diye yetkilerini kullanır ve siyahi lidere hürriyetini bağışlar. Nelson Mandela dışarıda destan kahramanı gibi karşılanır, garip zenciler onu bağırlarına basarlar. Örgütlü halk hareketlerinin nereye varabileceğini bilen batılılar ipleri gevşetir “bekle gör” politikasına yatarlar. Nelson Mandela 1991 yılında ANC başkanlığına getirilir ve rakiplerini köşeye sıkıştırarak “siyah halkın da eşit şartlarda katılacağı” bir seçim yapılmasını sağlar. Medyaya yön veren beyazlar propaganda ile göz boyayacaklarını ve iktidarı ellerinde tutabileceklerini sanırlar ama öyle olmaz. Zenciler onu ezici bir ekseriyetle Cumhurbaşkanı yaparlar (1994). Mandela öyle bir sempati dalgası yakalar ki dünyayı yönettiğini sanan kibirli liderler onunla resim çektirebilmek için takla atarlar. Zenci lider, ABD, Rusya, İsrail, İngiltere gibi “dediğim dedik” ülkeleri bile hizaya sokar. Sosyal Demokrat görüntüsü verse de ağırlığını serbest piyasa ekonomisinden yana koyar, ülkede refah artar.

İnanan başarır
Mandela “Mücadele Hayatımdır” kitabında “Eğer” der, “hapishanede yıkılmadıysam, bunu inancıma borçluyum. Allah’a güvendim ve her türlü işkenceye katlandım.”

Mandela, 20. yüzyıla damgasını vuran ideolojilerin insanlığın yüzünü güldürmediğini savunur, ona göre 21 yüzyılda bütün dikta rejimleri çökecek, sıradan insanlar tanka topa rağmen zafer kazanacaklardır. Ünlenen lider, tüm dünyaya yaptığı çağrıda “dinin lüzumu”na dikkat çeker ve “din, içinde bulunduğumuz devasa problemleri çözmede rehberlik edecektir” der...

Mandela birçoklarının yaptığı gibi “sizi ben kurtardım” deyip koltuğa kazık çakmaz. Beş yıl Cumhurbaşkanlığı yaptıktan sonra makamını gençlere (Thabo Mbeki’ye) bırakır. Kendisi alır çantasını yollara çıkar, Afrikalı çocuklar için zenginlerin kapısını çalmaya başlar. Mandela beş yıldır aktif politikanın dışında ama, hâlâ çok güçlü. Öyle ya şu anda Washington, Moskova ve Pekin’in birlikte “he” diyebileceği kaç tane arabulucu var?