Havaya Binen Adam ZEPPELIN

|

İnsanoğlu kendini bildi bileli uçmayı arzular, dağlarca yükselmenin, bulutlarla kucaklaşmanın hesabını yapar. İlk akla gelen yol kuşlar gibi kanat takıp kol sallamaktır. Ancak bir sineğin dakikada bin defa kanat çırptığını düşünürseniz buna ne kaslarımız dayanır, ne de yüreğimiz tartar.

Peki kanatla uçmayı becerenler çıkmaz mı? Çıkar ama yükseklerden atlayarak, rüzgârı karşısına alarak... Mesela Hezarfen (bin fen bilen) Ahmet Çelebi Galata Kulesinden atlar, Üsküdar Doğancılar’a konar. 5 dakika havada kalır ve hızı 50 km/saati aşar.

Lagari Hasan Çelebi ise tutunduğu fişek ile bir anda 250 metreye çıkar, zirve yaptığı noktada kanat açar ve süzüle süzüle denize inip yeni bir çığır açar.

İlk vasıtalar
Yalnız bunlar sahiplerine has marifetlerdir, insanları uçurmak isteyen başka çareler arar. Mesela babalarının fabrikasında çalışan Joseph ve Etienne Montgolfier kardeşler, bacadan çıkan havanın göğe yükseldiğini fark edince “ısınan havaya binmek” gibi sivri bir fikre zihin yorarlar. Öyle ya bu havayı büyük bir balon içinde toplarlarsa...

Peki kendileri balonun neresinde olmalıdırlar? İçi fırından beter olacağına göre üstüne çıkmalıdırlar. İple mi asılsak, sandalye mi bağlasak derken altına bir sepet takmanın en akıllıcası olduğunda karar kılarlar. Nitekim havayı mangalla ısıtıp balonu yükseltmeyi başarırlar. İyi de bu alamet insanı kaldırabilir mi? İlk denemeyi hayvanlarla yapar, sepete bir koyun, bir ördek ve bir horoz koyup yukarılara yollarlar.

Şimdi bu vasıtayla koyunlar uçuyorsa, insanlar neden uçmasınlar? Ölçer biçer, biraz da tehlikeyi göze alırlar. Yere halatla bağlı denemelerden sonra cesaretleri artar. Ancak balonla uçuş için sabahın erken saatleri münasiptir, zira gün ortasında hava ısınıp yükselmeye başlar, ola ki alet alır başını gider, kontrolden montrolden çıkar.

Planörler, balonlar
Eylül 1783’te Paris göklerinde 25 dakikalık bir uçuş yaparlar. Her şey planladıkları gibi gider ve taaa 16 kilometre öteye konarlar.

Günümüzün alev makineli modern balonları 4 bin metreye kadar çıkarsa da o yıllarda 140-150 metreyi aşmamaya çalışırlar. Balon iyidir hoştur da rüzgâr nereden eserse istikamet o cihete uzar. Buna rağmen dünya turunu tamamlayanlar bile çıkar. Az değil hani, bu alamet 750 kilo yük kaldırır, sepette rahatça oturur icabında uzanıp yatarlar.

Balonu yönlendirmek kolay değildir, nitekim 2. Cihan Harbinde Japonlar kimisini yangın bombaları, kimisini veba ve şarbon mikropları ile yükledikleri 200 balonu ABD üstüne salarlar ama rüzgâr muhalif eser, istediklerini alamazlar. Sadece biri hedefini bulur, attıkları taş ürküttükleri kurbağaya değmez, astarı yüzünden pahalıya patlar.

Bir başka Fransız Jacques Charles ise sıcak hava yerine hidrojen kullanarak da uçulabileceğini gösterir ve Paris’ten havalanıp 47 km yol yapar.

Devasa puro
Bu arada kuş kanatlarını dikkatle inceleyip taklit edenler havanın kaldırma kuvvetini yakalar. Nitekim
George Cayley ilk planörü yapar, aleti otomobille çeker ve yükseltmeyi başarır. İş gelir bunun içine adam koymaya, garibim n’apsın önce çevresinden başlar. Bahçıvanı bu işten çok hoşlanır ama şoförü yere iner inmez istifasını sunar.

Halkın “kaçık kont” dediği Ferdinand von Zeppelin ise yola “gemiler niçin yüzüyor” dan çıkar. Cevabı basittir: Sudan hafif oldukları için.

Peki nasıl yöneltiliyorlar?
Motorlarla!
Bu mantıktan hareketle “eğer” der, “havadan hafif bir gemi yapar ve ona bir motor takarsam...”

Tekaüd zabitimiz mirasyedi rahatlığıyla elindekini avucundakini işe yatırır ve Konstanz Gölü üzerine inşa ettirdiği yüzer binada alüminyumdan bir iskelet kurar. Derken bu iskeleti giydirir ve ortaya 126 metrelik bir puro çıkar. Millet alaylı alaylı bakıp dalga geçedursun 2 Temmuz 1900 günü hücrelere hidrojen basar ve motorları çalıştırırlar. Zeplin milletin şaşkın bakışları arasında göl üstünde turlamaya başlar.

Von Zeppelin bu feza gemisinin üzerine LZ-1 yazar ki “L” luft (hava) demektir “Z” ile de kendine (olsun o kadar) bir güzellik yapar. “1” bu daha başlangıç demeye gelir, görün bakın neler olacak...

Gemi gibi
Dilerseniz biraz daha açalım. Zeppelin transatlantik büyüklüğündeki aletin gövdesine 16 beygirlik içten yanmalı iki motor monte eder. Omurgaya bağlı kayar bir ağırlıkla burnu indirip kaldırır. Sağa sola manevraları ise dümenle sağlar. Alet şaka maka 30-35 km hızla yol alır. Tayfalar gemici disiplini ile çalışır, yere yaklaşınca çıma atar, iskele babalarına halat bağlarlar.

Von Zeppelin işi burada bırakacak değildir, daha büyük gemiler için kafa yormaya başlar ve...