Kokainci Teorisyen SIGMUND FREUD

|

Yıl: 1855... Yer: Çekoslovakya. Irkçıların her geçen gün güç kazandığı günlerde Avrupalı Yahudilerin işi gerçekten zordur. Osmanlı Yahudileri rahatça ticaret yapıp ellerini kollarını sallayarak sinagoglara giderken, onlar göze batmamak için özellikle büyük şehirleri seçer, ahlâken düşük semtlere yerleşirler.

İşte “Sigmund Freud” da her türlü pisliğin yaşandığı, çivisi çıkmış mahallelerden birinde doğar. Aile deşifre olunca tekrar taşınma ihtiyacı duyar ve Viyana’nın sefil muhitlerinden birinde kendilerini unuttururlar. Burası eskisinden bin beter bir semttir. Civardaki çocuklar tütün kullanır, hırsızlık yapar ve gün boyu belden aşağı konuşurlar. Sigmund da onlara uyar ve annesine bile (ki eve 19’unda kuma gelmiş genç bir kadındır) ters bakmaya başlar.

Psi-kanalizasyon!
Freudlar Viyana’ya gelmekle hata ettiklerini anlarlar ama geç olur. Zira bu şehir bir anda Yahudi aleyhtarlarının kalesi kesilir. Sigmund’un ömrü kendini saklamakla geçer, herkesten şüphelenir ve kelimeleri dikkatle seçer. Belki de bu yüzden kimseye güvenemez, insanlara karşı kin besler. Gençlik yıllarında Marta Bernays adlı bir kızla nişanlanır. Ancak evlenebilmeleri tam 5 yıllarını alır. Birbirlerine gereksiz problemler çıkartır, çile çektirirler. Evliliği ise tam bir hayal kırıklığı olur, yılları kâbus gibi geçer. Artık nasıl bir travma yaşarsa yaşar, mutlu insanlardan nefret eder. Evet Freud zeki biridir ancak teorisine zekasıyla değil, dışlanmışlık, ezilmişlik ve intikam hissiyle yön verir. Psikanaliz teorisine göre insanların bütün davranışları “cinsel hazza” yöneliktir ve bir erkek çocuk annesini, sırf bu yüzden sevmektedir. Freud “peki kız çocukları neden sever” sorusuna cevap veremez. Zaten kendi dar çevresinden ve küçük bir hasta grubu üzerinde çalışır ki, bunlar ekseri Viyana Yahudileridir. Zengin, doyumsuz ve marazlı tiplerdir. Freud aradığı malzemelere kolay ulaşınca “neticede hepimiz sapık değil miyiz” demeye başlar. Bunun için gereksiz ayrıntıları abartıp tezini doğrulamaya çabalar. Gün gelir teorisini Hans adlı bir çocukta ispata kalkar. Efendim bu Hans atlardan çok korkar. Zira bir gün ağır bir araba çeken at kayıp önüne düşmüştür. Bir kız çocuğu ata yaklaşmış, adamın biri de “sakın elini uzatma yoksa ısırır” diye bağırmıştır. Freud sadece bu hadiseden “Hans’ın annesine aşık bir homoseksüel olduğu” gibi “kel âlâka” bir netice çıkarır. Ama Hans, Freud’un dediği gibi homoseksüel olmaz, Freud ve “müridleri” bu işe çok bozulurlar.

Kelin ilacı olsa
Freud, kâh çok neşeli, kâh felaket tutuktur, onun dünyasında grinin yeri yoktur. Çalışma arkadaşlarını ya çılgınca sever, ya da nefret eder. Tenkide asla tahammül edemez, teorisine “acaba” diyenlerle selâmı sabahı keser. Günde en az 20 puro içer, her akşam alkol alır ve delicesine kokain çeker. Freud psikanaliz uyguladığı bir meslektaşına (Dr. Frink) “karından ayrıl ve git sevdiğini baştan çıkar” diyecek kadar arızalıdır. Ancak Frink bunları yapınca suçluluk duygusuna kapılır ve cidden hastalanır. Söz ne zaman Freud’dan açılsa “bırakın o şarlatanı” diye bağırır. Freud, kendisine sarkıntılık eden baba dostundan yakınan bir kız çocuğuna “onu reddetme ve keyfine bak” tavsiyesinde bulunur. Zira ona göre nikaha ve aileye gerek yoktur, ancak kuralsız yaşayan yabaniler sağlıklıdır. Bir insan piskanalize ya inanmalı ya da inanmalıdır. İtiraz eden kendinden korkmaktadır. İşte bu yüzden birçok vaka psikanaliz uygulandıktan sonra ağırlaşır. Nitekim Dr. Van Rillaer “Psikanaliz faydasız bir gevezeliktir. Psikolojik sefaleti önlemek isteyenler bu sayfayı çevirmelidirler” der ve o defteri kapatır.

Teori çatırdar ama...
Freud, her davranışa cinsel açıdan bakar ancak Cihan Harbi başlayınca teorisi büyük eleştiri alır. Gözü kararmış insanların açtığı ateşi, döktüğü kanı psikanaliz ile izah edemeyince cinsel isteğe, “saldırganlık dürtüsünü” de katar. İçine saldıranın intihar edeceğini, dışına saldıranın cinayet işliyeceğini savunur ve ona göre bunlar her insanda vardır. Ancak farklı cemiyetlerde farklı neticeler çıkar. Meselâ İslâm ülkelerinde intihar da, cinayet de yok denecek kadar azdır. İstatistikler Freud’u kesinlikle yalanlar ve bilimsel çalışanlar teoriyi kaldırıp çöpe atarlar. Çağdaş Psikoloji yayınlarından sadece % 0,17’si Freud’un görüşlerine yer verir, diğerleri adını bile anmazlar. Hatta Freud’u ileri derecede nevrotik bulur ve tedaviye muhtaç olduğunu yazarlar. Ancak bu teori dinden, devletten, cemiyetten nefret edenlerin işine gelir. Hedonistlerin (zevkçilerin), ateistlerin, fuhuş tüccarlarının ekmeğine yağ sürer. Özellikle Siyonistlerle Marksistler, Darwin ve Freud’a sahip çıkar, onları ölümüne savunurlar.

Nitekim Yahudi sermayedârlar, Freud’un Londra’daki evini satın alır, müze yaparlar.

SAPIKLARIN BABASI FREUD!

Freud, insanı belirli davranışlara zorlayan, dürtüleri olduğunu iddia eder. Ona göre acıkan karnını doyurur, yorulan uyur, ancak “cinsî içgüdüler” şuur altına itilir ve bastırılır. Freud, psişik hayâtımıza sadece seksüel dürtülerin yön verdiğini savunur ve tezini anormal vak’alardan hareketle tezini izâha çalışır. Freud’e göre çocuklar, birçok cinsî sapıklık modellerini peş peşe sıralayan komple bir “sapık”tırlar. Elbette bu marazî isteklerini cemiyet baskısı altında doyuramazlar. Onları şuur altına iterler ve bir takım iç çatışmalar başlar. İşte Freud’a göre ruh hastalıklarının tek sebebi budur. “Psikanaliz” ile şuur altının derinliklerine inilmeli, doyurulmamış sapık arzular bulunmalı ve “kabûl edilebilir hâle” getirilip tekrar sunulmalıdır.

Yeni değil, çarpıtılmış
Allahü teâlânın “kâinâtın en şereflisi” olarak yarattığı insanı, bir takım süflî içgüdülerin esiri gibi göstermeye çalışan bir teori elbette taraftar bulamaz. Kaldı ki insana “serbest irâde”, “seçme hürriyeti” ve “iyiyi kötüden ayırt edebilme kâbiliyeti” verilmiş olmasa, “suç ve cezâ”, kavramlarının içi dolmaz.

Freud’un getirdiği “şuur altı” ibaresi “ona has” ve “yeni” değildir. İslâm âlimleri içgüdülere, “nefs-i emmâre” adını verirler ki, insana yükselme, kendini koruma ve neslini idâme gücü veren tahrik edici bir kuvvettir. Bulunması şarttır ama dizginlenmesi lâzımdır. Bunu tıpkı kazandaki buhara benzetebiliriz. Eğer kendi haline koyverirseniz kazanı patlatır. Ama kontrol altında tutarsanız koca lokomotifi, hedefine ulaştırır. (Rehber Ansiklopedisi)

Yanlışta ısrar
Freud, bu görüşlerini birebir münazaralarda sıkça savunur ancak “Histerinin cinsel etiyolojisi” üzerine verdiği bir konferansta açıkça dillendirince skandal çıkar. Öyle tepki alır ki, artık ne öğrencisi ne de çalışma arkadaşı kalır. Tam “bittim artık” dediği günlerde birileri gelip sırtını sıvazlar, onu tekrar psikanaliz üzerinde çalışmaya zorlarlar. Hatta elinden tutar bir anda (1902) profesör yaparlar. Bâzı arızalı doktorları bulup buluşturur, hizmetine yollarlar. Dahası Viyana’da Psikanaliz Enstitüsü kurar (1908) ve bu müesseye milletlerarası hüviyet kazandırırlar.

Freud enstitü filan yönetecek kapasitede değildir, zihni dağınıktır. Bu yüzden kurumun idâresini öğrencisi Carl Gustav Jung’a bırakır. Ancak psikanaliz yaygınlaştıkça, teorideki çarpıklıklar, ortaya çıkar, dostları Freud’u yalnız bırakırlar. Freud’un en güvendiği isimlerden Adler ve Jung bile psikanalizde aradıklarını bulamaz. Rûhî hayâtın izâhını marazî modellere dayandırmayı, günahsız çocuğu birtakım cinsî sapıklıkların toplamı gibi görmeyi “insan” olma vasfına yakıştıramazlar. Adler insanoğlunun hâkim dürtüsünün “yükseklik ve üstünlük duygusu” olduğunu savunmaya başlar, Jung ise milletlere, kavimlere ve âilelere has ortak bir alt şuurdan, “kolektif şuur altı”ndan bahs açar.

Fitneciler Londra’ya!
Freud yenilgiye doymaz, psikanalizi antropolojiye uyarlar. Yaratılışı ret eden Darwin’e destek olmak için elinden geleni yapar. Freud Hitler’in Avusturya’yı işgali üzerine (1938) Londra’ya kaçar, İngilizler, Yahudi biraderlere (Darwin ve Freud’a) her imkânı açar, medyayı emirlerine verip, reklâmlarını yaparlar.

Hakkında ne dediler?
O, kendi zaferi için insanları kullanan bir egoistti. Hastalarının intihar eşiğine gelmesi umurunda bile değildi. Prof F. Crews

Freud araştırıcı filan değil, istediği neticeye varmak isteyen ahlâksız bir oportünistti. A. Esterson)

Çok psikanaliz yaptım ama hep sıkıldım. Hastalarımı hiçbir zaman tanıyamadım. Freud nevrotik bir insandı ve onun gibilerin bu saygıdeğer meslekten çekilmesi lâzımdı. Dr. Erich Fromm

Psikanaliz herşeye el atar ama hiçbir şeyi açıklayamaz. M. Johoda

Freud’u hekimden saymayın, o materyalist ideoloji için çalışan bir felsefecidir. H. Ellenburger

Psikanaliz masaldır, hem zararlı bir masal. P. Medawar

Psikanaliz çağımızın vebasıdır. Ona inananlar “dürtü” adına “tiran” kesildiler, artık bu kaosun bitmesi gerek. E. Levinas

Freud’a göre cömertlik, fedakârlık gibi kelimeler anlamsızdır. Bu piyesin oyuncuları kötü olmak zorundadırlar ve final daima ağlatır. M. Tournier


Kaldı ki Freud, “Ben ne ilim adamıyım ne de mütefekkir. Sadece maceracıyım ve bu hoşuma gidiyor” demekten çekinmez.
(“Dünyayı Aldatanlar” Doç. Dr. Sefa Saygılı)