Zenci Lider MALCOLM X

|

Yıl: 1929... Yer: Amerika... Nebraska’ya bağlı Omaha kenti sıkıntılı günler yaşar. Kafalarına kukuletalar geçirmiş hayalet kılıklı ırkçılar (klu klux klan) ellerini kollarını sallayarak zencilerin evlerini basar, onları polisin gözü önünde tartaklarlar. Nitekim bir gece yarısı gariban ‘Little’ların da evini kuşatır, camlarını çerçevelerini kırarlar. Çocuklar yataklarından fırlayıp titreşirken içeri neftli bezler, alevli çıralar atarlar. Baba Earl, dışarı çıkıp çıkmamakta mütereddittir. Öyle ya, kapıda görünür görünmez üzerlerine mermiler yağabilir. Ama bu dumana ne kadar dayanabilirler ki? Alevler yükselip duvarlar çatırdayınca kendini siper ederek kapıyı açar. Bir kadın ve biri bebek 8 çikolata renkli çocuk (Malcolm henüz 4 yaşındadır) dışarı çıkar. Ev göz göre göre yanar, itfaiye sadece seyrine bakar.

Little ailesi ister istemez bir başka semte taşınır, baba Earl kırık dökük bir dükkan açar. Lâkin onu yine bulur, bayıltasıya hırpalar ve raylara uzatırlar. Zavallı adam üzerinden tramvay geçince öyle bir hale gelir ki, onu karısı bile tanıyamaz. Ms Little bu ülkede siyahla evlenmenin “bedeli” olduğunu iyi anlar. Anlar ama ne fayda...

Zulüm, baskı, açlık...
Sigortadan gelen para Bay Earl’ın cenaze masraflarını bile karşılayamaz. Ms Little ne iş bulursa yapar, taş siler, sebze çapalar, temizlik işlerine koşar. Ama onun siyahi çocukları olduğunu anlayanlar anında değişir, vebalı muamelesi yaparlar. Kovmaktan beter eder, parasına emeğine el koyarlar.

Gariban aile üç beş sente bile muhtaç olur, gün gelir hindiba ağacı yapraklarını kaynatıp karınlarını doyururlar. Bir ara Ms Little siyah bir adamla evlenmeye kalkar; ancak adam sekiz çocuğu görünce sırra kadem basar. Zavallı kadıncağız bu olaydan sonra çöküntüye uğrar, daldan dala geçip kendi kendine konuşmaya başlar.

ABD Aile Kurumu yetkilileri Ms. Little’ın çocuklarına bakamayacağını anlar, aileyi dağıtma kararı alırlar. Diğer kardeşleri devlet yurtlarına yollar, Malcolm’u (belki de derisinin rengi nispeten açık olduğu için) orta halli bir ailenin yanına bırakırlar.

O yıllarda bütün Amerikan kahramanları, Teksaslar, Tommiksler, Zagorlar beyazdırlar. Zenciler masallarda bile kölelik yaparlar. Otellerde konaklayamaz, lokantalara sokulamaz, cafelerde oturamazlar. Tiyatro ve sinema kapılarında iri kırmızı harflerle “zenciler ve köpekler giremez” yazar. Minik Malcolm için tek yol kalır: “Beyazlamak!” Bu yüzden çok süt içer, tıkanasıya makarna yer ama çikolatayı ağzına sokmaz. Yüzünü diş macunu ile yıkar ve derisini kazırcasına banyo yapar. Avuçlarının içine, tabanının altına ve pembe diline bakılırsa, olacak gibidir, bir gün arınacağından emindir...

Avukatın siyahı olur mu?
Aradan yıllar geçer, Malcolm zeki ama isyankâr bir talebe olur. Kendini kimseye ezdirmez, icabında öğretmenlerine bile posta koyar. Eh hal böyle olunca hem okuldan kovulur, hem de evinden olur. İster istemez sokakla tanışır, çalar, çarpar, kavga çıkarır ve soluğu ıslahevinde alır. Islahevi yetkilileri ona bir şans daha tanırlar, Malcolm kendisine güvenenlerin yüzünü kara çıkarmaz. Çalışkanlığı ile akranlarına fark atar, onu sınıf başkanı yaparlar.

Malcolm sınıfının tek siyah öğrencisidir. Bir gün baş başa kaldıklarında öğretmeni sorar: “Sahi Malcolm, ne olmak istersin?” Çocukcağız bunu hiç düşünmemiştir, laf olsun diye “Avukat” der. Kadıncağız “gerçekçi olmalısın Malcolm” diye ikaz eder, “sen bir zencisin. Niçin marangoz olmayı filan düşünmüyorsun?” Bu yerinde bir nasihattir, lâkin Malcolm’u derinden yaralar.

Garip zencimiz ıslahevinden kurtulunca Boston’a (ablasının yanına) gider. Evet o mütevazı işlere de razıdır ama patronların yanına yaklaşamaz. O devirde işi rast giden bir zenci garsonluk yapar, hele demiryolu işçisi ya da otobüs biletçisi olabilenler iyiden iyiye şanslıdırlar. Malcolm ışıklı müzikhollere takılır, ünlülerin ayakkabılarını boyar. Onlar gibi topukları mahmuzlu çizmeler, renkli pantolanlar, uzunca ceketler giyer, saçlarını ütületip “maça” yapar.

Bu arada ırkçılar gemi azıya alır, habire zenci kırarlar. Dört kardeşinin de ölüm haberini alan Malcolm şirazeden çıkar. Gider Harlem’e sığınır ve intikam peşinde koşar. Ardı sıra “pis zenci” diye fısıldayanların yakalarına yapışır, altıpatlarının namlusunu ağızlarına sokar. Önceleri kinini dindirmekiçin yol kesip, gasp yapsa da zamanla “kadrolu eşkıya” olur. Harlem’in zencileri gettoya sıkışmış akbabalar gibidirler ve üç kuruş için birbirlerini kırarlar. Ayakta kalmak isteyen güçlü ve acımasız olmalıdır, hoş o da onu yapar, oyunu kuralına göre oynar.

ZENCİ LİDER MALCOLM X

Alman-İngiliz rekabetinin savaşa dönüştüğü ve alevlerin Avrupa’dan, Pasifik’e sıçradığı yıllar... İkinci Cihan Harbinin uzayacağı anlaşılınca, her genç gibi Malcolm’u da orduya çağırırlar. Delikanlı, askere gitmemek için her yolu dener. Hasta ve sakat rolü yapar, acaip acaip ilaçlar yutar ama bu hileleri subaylara yutturamaz. Görüşmeye çağrıldığında en uçuk elbisesini giyer, saçlarını kırmızıya boyar. Sıraya filan bakmadan; milletin önüne geçer ve bankodaki çavuşa “hey seen! Hadi koçum bitir şu işi, gel beni general yap” gibilerinden saçmalar(!) Onu aralarında psikologların da bulunduğu heyetin karşısına çıkarırlar. Malcolm omuzu en kalabalık subayı seçip kulağına eğilir ve “bak babalık” der, “boşver bu Pasifik dümenlerini sen en iyisi beni Güney’e yolla. Bir an önce zencileri örgütleyip, beyazları temizlemem lâzım. Vaktiniz azaldı, hepinizin gırtlağını sıkmazsam namerdim!..” Adamlar ne düşünür bilmiyoruz ama onu kapıdan içeri sokmazlar.

Askerlikten yırtar ama...
Malcolm her ucuz serseri gibi kendini sokakların kralı sanır. Sivilleri gözünden tanıyacak kadar uyanık geçinse de polis onun attığı her adımdan haberdardır. Zira barmenler, garsonlar ve çalıntı malları paraya çeviren ölü gömücüler federallerin adamıdır. Kapkaç yapmak, kadın pazarlamak, uyuşturucu satmak... Evet “Sam amca” bütün bunlara katlanabilir ama bir zencinin, itibarlı bir beyazın kızıyla (Ms. Sophia) arkadaşlık etmesini kaldıramaz. Kızın babası şikayet dilekçesini verdiği gün Malcolm’u takibe alır ve arakladığı saati satarken yakalarlar. Doğru dürüst “anan kim, baban neci” demeden 10 yıl ceza verip, içeri tıkarlar. Malcolm’un nasıl hırçın ve saldırgan olduğunu, ayyaşların, kumarbazların arasında yetişip, gaspa, hırsızlığa bulaştığını anlatmıştık. Hapishaneye düşünce uslanacak yerde, hepten şirazeden çıkar, içerinin uyuşturucu trafiğine el koyar. Gardiyanları bile yıldırır, nasihate kalkışan papazlara söver, sayar...

İslâmla tanışınca...
Bir gün ziyarete gelen kardeşi Reginald ona Eljiah isimli siyah liderden bahseder ki bu adam kendini peygamber sanan sapığın tekidir. İslamiyet’le tek ilgisi Müslüman olduğunu söylüyor olmasıdır o kadar. Elijah, hilali kullanan bir ırkçıdır, “şeytanın beyaz adam kılığına girdiğini” söyleyerek zencileri etrafına toplar.

Malcolm, belki başlangıçta sırf beyazlara inat Müslüman olur ama bu yolda aradığını bulur. Uyuşturucuyu, kavgayı bırakır, kitaplarla tanışır. Abdest alır, namaz kılar ve münazaralara katılmaya başlar.

İçeride koca koca yıllarını harcayan ve çok değişen Malcolm, hürriyetine kavuşur kavuşmaz Müslümanların yanına koşar. Onların birbirlerine “kardeşim”, “bacım” diye hitabetmelerine bayılır. Bir fırsatını bulup Elijah Poole ile görüşür ve ona bağlanır. Artık gece gündüz lideri için çalışır. Afrika’da iken ailesinin taşıdığı soyadını bilmediği için kendine “X” gibi bir soyadı yakıştırır. Hem sömürü ve zulüm çarkına “çarpı” çeker, hem de isyanını haykırır.

Salonları çınlatan adam!
Sohbetler, toplantılar, konferanslar derken örgüt içinde ciddi görevler alır ve aynı teşkilattan bir hanımla evlenip inandığı gibi yaşamaya başlar. “Sokaklarda kavga eden, volta atan, uyuşturucu kullanan birçok erkek ve kız kardeşimiz varken, bu sıralarda boş kalmamalı” der, “sen kim olduğunu bilmiyorsun. Zira beyaz şeytan, seni senden gizledi. Sen, zengin krallıkların, el değmemiş uygarlıkların parçasısın ama adını bilmiyorsun, dilini konuşamıyorsun. Beyaz şeytan ve uşakları, seni yurdundan çaldı, adını sildi, ırzına geçti, kirletti, katletti...”

Malcolm X, özellikle kiliseler dağılırken siyahları çevirir ve özenle hazırladığı broşürleri ellerine tutuşturur. “Kardeşlerim” der, “Beyazlar bizi niçin Hristiyanlığa çağırıyorlar? Çizmeleriyle ensemize basabilmek, terimizi ve kanımızı emebilmek için... Köle tacirleri seni ülkenden koparıp, sömürürlerken papazlar ‘dert çekmenin erdem olduğunu’ anlatıyorlar. Peki yeryüzünün nimetlerinden kim yararlanıyor: “Beyazlar!”
Malcolm X artık efendiden bir adamdır, lâkin mevzu “ırk ayırımı” olduğunda “ya beyazlara yaptıklarını ödeteceğim, ya da öleceğim” diyecek kadar gözü karadır.

Surdaki delikler
1955’te 14 yaşında bir çocuk olan Emmet Till, beyaz bir kadına “güle güle bebek” diye laf attığı için feci bir şekilde öldürülünce zenciler ayağa kalkar. Yine o günlerde belediye otobüsünde oturan yaşlı bir siyah, beyazlara yerini vermeyince arabadan indirilir ve ortalık çok gerilir. Malcolm bütün zencileri boykota çağırır. Otobüs idaresi ciddi zararlar eder ve uygulama yumuşar. Derken Afrika kökenli James Meredith, Mississipi Üniversitesine tayinini ister, beyazlar buna kesinlikle izin vermezler. Dönemin Başkanı John F. Kennedy olaya el koyar. Bu iyi bir jesttir ama milyonlarca siyah çocuk ilkokullara bile sokulmazken yaraya pansuman olamaz.