Aykırı Yazar J.J.ROUSSEAU

|

Jean Paul Belmondo, Janine D’arc, Korkusuz Jean... Nedendir bilinmez Fransız ünlüleri hep böyle “janjanlı” isimler taşırlar. İşte bugün size bu ‘Jan’la#dan birini anlatacağız.

JJR (Jean Jacques Rousseau) Cenevre’de doğar (1712). Annesi onu dünyaya getirirken ölür, bu yüzden kendini suçlu sayar. Şefkatten mahrum yetişir, sıska ve hastalıklı olması neyse de dengesiz hareketleriyle can sıkar. Babası iyi bir saatçidir ama dans hocalığı filan yapar, kafasına göre yaşar. Bir ara İstanbul’a gelmesine (hatta sarayın saatçisi olmasına rağmen) dikiş tutturamaz. Paris’e döner, ancak vurdulu kırdılı bir hadiseye karışınca JJR’yu bırakıp uzak ülkelere kaçar. JJR, amcası Bernard’ın yanına sığınır, emmisi onu “bari zangoç olsun” diye kilise mektebine yollar.

Burada Fransız ve Yunan klasiklerini karıştırır, iyi kötü Latinceyi kapar. Ama bir zaman sonra papazlarla da ‘papaz’ olur, tekrar amcasının kapısını çalar. Adamcağız üstüne düşeni yapar, “herkes okumak zorunda değil ya” deyip onu çırak alacak bir meslek sahibi arar. Noterlik, cildcilik, oymacılık... Bütün bunlar geçer akçelerdir, ancak JJR bir mekâna bağlı kalamaz. Kaldı ki iş ahlâkından yana fukaradır. Hiç gerek yokken yalan söyler ve birşeyler araklamadan duramaz.

Dul ve zengin bayan
JJR, bakar bu işler kendine göre değil, tutar İtalya’ya kaçar. Aç ve açıkta geçen günlerden sonra bu ülkede rahiplerin gücünü hisseder ve kiliseye yamanmaya bakar. Hiç tereddütsüz din değiştirip Katolik olur. İtalyanlar onu el üstünde tutar, Torino’da eğitime alırlar. Gelgelelim hırsızlıktan enselenince affetmez, tekmeyi basarlar. JJR, Savoy’da bir rahibin refaransı ile dul ve dindar bir bayanın (Louise Eleanore Warens’in) kanatları altına sokulur ve anında sınıf atlar. Sinyora ile önceleri edebi dairesinde teşriki mesaide bulunur, ancak birden senli benli olurlar. “Anne” diye hitap ettiği kadınla metres hayatı yaşamaya başlar. Bu arada çok okur ve değişik konularda aykırı aykırı fikirler yürütmeye kalkar. Sosyoloji ve edebiyat hakkında enteresan şeyler söyler ama ciddiye alınmaz. Bir ara müziğe el atar, ortaya yeni bir “nota düzeni” koyar, ancak beklediği alâkayı bulamaz.

JJR azıcık para, biraz itibar sahibi olunca bayan Warens’ten bıkar, tekrar Paris’e döner ve kaldığı otelde hizmetçilik yapan Therese Levasseur’a sataşmaya başlar. Therese kalabalık ailesine bakmaya çalışan, cahil bir kadıncağızdır. JJR, sırf okuma yazma öğrenmek için kendine yanaşan garip çamaşırcıyı ard arda 5 kere hamile bırakır ama çocukların hiçbirine sahip çıkmaz. Onları kulağından tuttuğu gibi yetimler yurduna yollar.

İstemem, yan cebime...
JJR, 1750 yılında katıldığı bir yarışmada birinci olunca statüsü yükselir, artık yazarlarla ressamlarla takılır, salonları onurlandırmaya başlar. Aynı yıl Diderot vesilesiyle ansiklopedicilere katılır, müzik ile ilgili maddeler hazırlar. Ekibin içinde Montesquieu, Voltaire, D’Alembert, Grimm gibi yazarlar vardır. Bunlar hem kral ve monarşi düşmanıdırlar ama hem de kraldan maaş alırlar. Nitekim Umumi Maliye Dairesi Rousseau’ya da kazançlı bir iş sağlar. Bu arada saraya bir opera sunar, onu maaşa lâyık bulurlar. JJR, istemem dese de, yan cebine koyulanlara ses çıkarmaz.

JJR, her konuda (siyaset, iktisat, hukuk, ahlâk, felsefe) allâme olduğu için yazar da yazar. Bu modellerden çok bulunur ama o hadiselere tersinden baktığı için aradan fırlar. JJR, ekseriyet ne düşünüyorsa aksine kafa yorar. Cemiyette mutabakat kesbetmiş konularda bile ayrı baş tutar ve bunları ustalıkla savunarak şov yapar. Mesela herkes “bilim ve teknoloji” için çıldırırken o bilimin halka “huzur” değil “sıkıntı” getireceğini söyler, yetmez gibi “sanat”a da karşı çıkar. Kırk dereden su getirir ve yeniliklerin insanları yozlaştırdığından, tabiatı mahvettiğinden bahis açar.

İlle de itiraz...
JJR’de münekkidlik ve itiraz vasfı daima öne çıkar. Gün gelir aileye, vatana, bayrağa (değerli olan ne varsa) ters bakmaya başlar. Henüz sosyalizm gibi bir ideoloji yoktur ama JJR, bunun alt yapısını hazırlar. Önce eşitsizlikten dem vurur, ardından servete, mirasa, mülkiyete karşı çıkar.

Onu birçok kez göz altına alır, hakkında soruşturmalar açarlar. Ama bakın şu işe ki eserleri “yasaklı kitaplar” listesine girince daha çok satar. Reklamın iyisi kötüsü olmaz derler ya o da böyle “prim” yapar. Ancak JJR’ye huzur batmaya başlar, zor günlerinde kendine el uzatan Diderot’la yazı tarzında kapışınca, Grimm’le, d’Epinay adlı bir kadın yüzünden takışınca onu kapının önüne koyarlar.

JJR birden bire boşlukta kalır, uzun zamandır kendisini çağıran De Mably’nin çocuklarına muallimlik yapar. Lâkin bu iş onu çok sıkar ve adeta kaçar. Paris’li bir soylu vesilesiyle Venedik’teki Fransız Konsolosluğuna kapağı atar. Bir eli yağda, bir eli balda yaşar ve bol bol “ezilenler, büzülenler” edebiyatı yapar...