Sırp’ın Hollandalısı TOM KARREMANS

|

İki gündür Radovan Karadziç ve Radko Mladiç’in Srebrenica’da yaptıklarını anlattık. Ancak hadiseye göz yuman ve örtmeye çalışan Barış Gücü komutanı Albay Tom Karremans da onlardan aşağı kalmaz.

İsterseniz ufak bir hatırlatma yapalım. Srebrenica’da ekseriyetle Müslümanlar yaşar. Mukimleri sessiz, sakin ve sanat ehli insanlardır, kimseye zararları olmaz. Asırlık komşularını da (Sırp ve Hırvatları da) hoş tutarlar.

Ancak şirin kasaba Bosna Hersek Sırplarıyla, Belgrad arasında yer alır, Radovan Karadziç’e göre burayı mutlaka almalı sakinlerini ortadan kaldırmalıdırlar.

Slobodan Miloseviç projeye sıcak bakar, General Radko Mladiç’i ağır silahlarla donatıp yöreye yollar. Arkan ve akbabaları leş kokusu alınca anında damlarlar. Fırsattan istifade ev, köy basar, kadın kaldırır, yağma yaparlar. Hasılı kırda bağda oturanlar da Srebrenica’ya gelir, BM korumasına sığınırlar.

Güya güvenli
Ancak BM tarafından güvenli bölge ilan edilmesine rağmen huzursuzluk artar, muhacirlerin sayısı yerli halkı beşe katlar, nüfus 60 bini aşar. Sırplar çemberi daraltır, suları zehirleyip yardım konvoylarına el koyarlar. Dile kolay üç buçuk yıl süren kuşatmadan sonra yiyecek içecek kalmaz, her gün 20-30 kişi vefat eder, bebeler acından kıvranırlar. Halk buna rağmen savaşmakta kararlıdır, mücahidler düşmanın tankına topuna aldırmaz. Kayıpları göze alır, yarma harekatına hazırlanırlar.

Yörenin emniyetinden mesul Hollandalı Albay Tom Karremans, Boşnak liderleriyle görüşüp silahlarını teslim etmelerini ister ve “sizi savunmak bizim işimiz” deyip “kesinlikle kan dökülmeyecek” garantisi verir. NATO’ya ait uçakların en fazla on dakika içinde burada olacağından ve Sırpları dağıtmakta zorlanmayacağından dem vurur ki olmayacak şey değildir.

Müslümanlar onun boyuna posuna, apoletlerine yıldızlarına bakar ve bir askere inanmakta beis bulmazlar. Adamın ikiyüzlü olduğunu nereden bilsinler, hayatlarının hatasını yaparlar.

Maskeler çıkınca
Flemenkler son silaha da el koyunca maskelerini çıkarırlar. Srebrenica bir anda esir kampına döner, insani yardımlardan payını isteyenleri tahkir eder, kadınlara kızlara sarkarlar. Bu arada 60 bin silahsız Müslüman Sırpların iştahını kabartır. Radko, Radovan ve Arkan’ın adamları sırtlanlar gibi yalanırlar. Yetmez Ukrayna, Romanya, Bulgaristan, Rusya ve Yunanistan’dan gelen Ortodoks militanlar “kan kan intikam” diye naralanırlar.

Sırplar, BM’in “Güvenli Bölge” ilan ettiği Srebrenica’ya aşikare saldırır, Barış gücü askerlerinin gözüne baka baka bombardıman yaparlar. (6 Temmuz 1995)

Hollandalıların elinde müessir ve modern silahlar vardır ama parmaklarını tetiğe koymaz, kontrol noktalarını bile terk eder, turist gibi dolanırlar.

Onların kararsız tavırlarından cesaret alan Sırplar saldırının dozunu artırırlar. Tanklar minareleri hedef alır, kasaba sokaklarında dolananları kanaslarla avlarlar.

NATO’nun yolladığı iki uçak sadece gösteri uçuşu yapar. Sırplar hava saldırısı olmayacağı mesajını alırlar. Ve yapış yapış bir sükunet başlar. İşte bu arada General Mladiç, Albay Tom’la bir yemeğe oturur ve işi bağlar.

Albay tek bir mermi bile atmadan kasabayı boşaltır, halkı katillerle baş başa bırakır, askerleriyle Potocari kampına çekilir, keyfine bakar.

İğrenç şebeke
11 Temmuz sabahı, Ratko Mladiç ve adamları Sezar edasıyla Srebrenica’ya girer, katliama başlarlar. BM Özel temsilcisi Akashi Müslümanların kıtır kıtır doğrandıklarını haber alır ama Kofi Annan’a “konvoy halinde ilerlemeye çalışan Boşnakların yakınlarında meçhul patlamalar olmuş, grup panikle dağılmış” (yalana bak) gibi tuhaf bir rapor yazar.

O hengamede canını kurtaranlar Potocari kampına sığınırlar. General Mladiç kampa gelir ve yılışık bir üslupla Boşnakların teslimini arzular. Hani “yakarım yıkarım” gibilerinden blöf yapsa anlaşılır ama Albay Sırpları yormaz, arzularını emir sayar...

Boşnaklar “n’olur bizi Sırplara vermeyin, hepimizi keserler” diye yalvarırlarsa da Binbaşı Franken “yok öyle bir şey, nerden çıkarıyorsunuz” diye onları avutmaya bakar.

Nitekim Boşnakların korktukları başlarına gelir, Hollandalılar, mültecileri dağılıp kaçmasınlar diye sıraya sokar, kuzuları ip gibi dizer, kasapların önüne koyarlar.

Mülteciler “bize ne yapacaklar” diye sorduklarında Binbaşı Franken “her şey yolunda. Sırplar size dokunamaz. Çünkü isimleriniz Cenova’ya bildirildi (yalan), sizi korumak zorundalar” der, kaçma imkanı olanları da oyalar. Sonra...

Kirli ittifak
Sonrasını biliyorsunuz. Sırplar kadınları ve küçük çocukları otobüslere doldurur, yöreden uzaklaştırırlar. Konvoy kaybolur kaybolmaz erkekleri yere yatırır ceplerini boşaltırlar. Önce montlarını botlarını alır, ardından beyinlerine sıkarlar. Tam sekizbin fidanı kırar, cesetleri iş makineleriyle ezip hamur yaparlar. Şehitlerin yüzlerini kezzapla eritip tanınmaz hale sokarlar. Dozerlerle derin çukurlara yuvarlar, üstünü toprakla kapatırlar. Hollandalılar sırasını bekleyen mültecileri azarlar, arkadaşlarının çığlıklarını duymamak için kulaklarını tıkayan garipleri hırpalarlar.

İş bitince mükellef bir sofra kurar ve Albay Karremans, Radko Mladiç’le kadeh kaldırır, rajikanın dibine vururlar. Albayda bir neşe, bir neşe sormayın kahkahalarını saklayamaz, kameralar karşısında cıvık şakalar yapar. Düşünün Hollandalılar Sırp araçlarının depolarını bile BM stoklarından doldururlar.

Albay Karremans katliamın ortaya çıkmaması için her tedbiri alır, ancak yanlarında tercüman olarak çalışan Hasan Nuhanoviç’i “susturmayı” unutur ve düğüm çözülmeye başlar.